DEVLET için devamlılık esastır.
Bunun için de ilk şart liyakattir.
Liyakat, öncelikle uygun olmak, layık olmaktır.
Layık olmayanların önde olduğu bir işleyiş devletin bekasına zarar vermek için alesta bekleyen bir zafiyet demektir.
Durup dururken liyakat konusuna girmem beyhude değildir.
Her gün çeşitli vesilelerle devlet kademelerinde görev yapan sorumluluk sahibi kişiliklerle beraber olmaktayım.
Onlar, bu ülkenin, bu devletin yücelmesini…
Başarılı işler yapılmasını…
Güvenilir ellerde daha da ileri gitmesini arzulayan, yiğit vatan evlatları…
Onları tanımak, varlıklarından emin olmak beni gerçekten ziyadesiyle mutlu etmekte.
Bu işleyiş ancak kendi vesayetlerini geçerli kılmak isteyen zihniyetlerle inkitaya uğrayabilir.
Yaşadıklarım, paylaştıklarım, devlete hizmeti esas gören sorumlu yetkililerin tereddütlerine şahit olunca biraz burkuluyorum haliyle...
Emir, demiri kesiyorsa önce o emri kimin verdiğine bakmak gerek.
Makamında bilgili, ihtisas sahibi insanların bilerek, isteyerek hata yapması mümkün değil.
Olması gereken değil, menfaate uygun olanlar gerçekleşiyorsa burada biraz durmak ve düşünmek gerek.
Devletin bir biriminde tesadüfen tanıştığım ve kimliğime itimat eden bazı yetki sahiplerinin benimle paylaştıkları, işleyişin liyakata uygun olarak gelişmediğine üzülmekte.
Liyakat makama uygun insanların ancak görevde bulunmasıyla idame ettirilecek bir tanımlama…
Ama işleyişe siyasetin müdahalesi söz konusuysa, o zaman işleyen devletin değil siyasi erklerin kural ve istekleri oluyor.
Daha açık söyleyeyim;
Belki hepsinde değil ama bazı kurumlarda söz sahibi, liyakate uygun amirler değil, yerel siyasetin temsilcileri olarak işaret ediliyor.
Her iş ve işleyiş siyasetçilerin tercihlerine göre olacaksa…
O zaman kurumlara ita amiri atamaya ne gerek kalıyor ki?
Devlette devamlılık esastır diyorsak…
Önce ihtisasa ve makamın saygınlığına saygı göstereceğiz.
Yoksa liyakatin esas alınmadığı yerde devlette devamlılığı beklemek boş bir hayaldir.