SADECE bir saniye geçti 11.59’un sonunda ve koca bir yılı geride bırakmış olduk.
Sanırım çoğunluğumuz evdeydik.
Evde kutladık demeyeceğim.
Belki bir âdeti yerine getirmekti bizimkisi…
Ama yine de imkânlar ölçüsünde çeşitler koymaya çalıştık masalara…
Belli mekanlarda renkli resimler verenler yok muydu?
Vardı elbette!
Bu bir imkân ve tercih meselesi.
Niye para saçıp, eğlendi diye kimseyi kınamak doğru değil.
Aynen yeni yıl eğlenceleri Hıristiyan âdeti diyenler gibi…
Ki, ben onlara hiç katılmıyorum.
Değil mi ki, bu takvimle yaşıyoruz.
Hayatımıza yön veren günleri eksilen takvim yapraklarıyla belirliyoruz.
O halde, nihayete eren bir yılın ardından yeni umutlarla yeni bir yıla merhaba demenin ve yaşayamadıklarını yeni bir yıla tehir etmenin hesabını yapanları kınamaya çalışanlara da asla prim vermiyorum.
Umut fakirin ekmeği…
Gelecek günleri anlamlı kılan bir bekleyişi…
O nedenle, ufkunu umuda açık tutanları anlayabiliyorum ve umduklarıyla buluşmalarını diliyorum.
Dolayısıyla yoz düşüncelere bu satırlarda yer vermeyeceğimi yinelemek istiyorum.
Kim ne yaptı?
Ne kadar ve kimlerle eğlendi, bilemiyorum.
Çünkü öncelikle ben eğlenmeyi bilmiyorum.
Elbette olmam gereken yerlerde, olmam gereken kişilerle beraber olmayı önemsiyorum.
Ama ızdırap çeken ve bu ızdırabı geleceğe taşıyan bir ülkenin ferdi olarak, gözlerinin feri sönmüş ve umutlarını yitirmiş insanların var olduğu yerde,
Ne kadar ve nasıl eğlenilebilir, onu da bilemiyorum.
2024 zor bir yıldı.
Yokluk vardı.
Sefalet vardı.
Umutsuzluk vardı.
Saat 12.00’ı çaldığında bunların tümünü yeni başlayan güne taşıdık.
Sahi, artık yıl 2025.
Sizce ne değişti?