ALLAH eksikliklerini göstermesin.
Onlar her dönemde varlar.
Olursa vekillik…
Olmazsa yerel yönetici…
Midesi kaldıran olursa meclis üyeliğine kadar iner bu merdivenin basamakları…
Yeter ki sivil toplumla ilgili bir kurumun, bir kurulun eteğine yapışsınlar.
O etek döndükçe seçim zamanı bu arkadaşları siyasetin potasına savurur.
Başkaca bir meziyetleri yoktur zaten.
Oldukları yerden Samsun’a bakış noktaları da yüksektir.
Ovaya, düze inmezler hiç…
Senle, benle aynı seviyede olmak rahatsız eder muhteremleri…
Ben kendi başlarına…
Kendi mesleki tutum ve başarılarıyla kente bir şey kattıklarını görmedim.
Bir meselenin, bir sorunu ucunu tutup, sonunu getirdiklerini de…
Ama o koltuklar var ya o koltuklar…
Bir kere yapışıp, terk etmedikleri koltuklar.
Hah işte, orada oturmaya devam ettikçe tüm düşüncelerinin,
Tüm sözlerinin,
Tüm eylemlerinin bu kent ve kentliler tarafından makbul addedileceğine inanırlar.
Ha haksızlık da yapmayayım.
Başında oldukları kuruluşların imkânını kullanıp, bazı düzenlemeler yapmadıklarını da söyleyemem.
Ama senin, benim, üye olanların parasıyla hovardalık yapmak kolaydır.
Kendi emek ve birikimlerini bu işlere hiç katmadıklarını gördüğüm ve bildiğim için böyle konuşuyorum.
Hiç ama hiç onaylamadığımı söyleyebilirim.
Sivil Toplum Kuruluşları, dernekler, cemiyetler kendi üyelerinin hak ve hukuklarını korumak, onların haklarını gözetmek ve geliştirmek için vardır.
Gelecekte kendinize siyasi ikbal yaratmak için bu gücü ve size ait olmayan birikimleri kullanmak, etik olmadığı gibi kimseye verilmiş bir hakta değildir.
O nedenle geçmişte siyasete atılmayı denemiş, gelecek dönemde de denemeye hazırlananlara temsil ettikleri kurumların gücünü kullanarak değil,
Kendi özvarlıkları, başarı ve kabiliyetleriyle bu işi denemeye çalışmalarını öneririm.
Ama ben ne dersem diyeyim, bu nöbetçi adaylar işin kolayını seçecek ve Yağma Hasan’ın böreğini yemeye devam edeceklerdir.