SESSİZ bir bayram yaşadık ülkece…
Ne buluşmalar vardı.
Ne kutlamalar…
Uzak kaldık çoğu sevdiklerimizden…
Teknolojinin sağladığı görüntü birliktelikleri yaşadık sadece...
Şimdi bayram bitti yeniden rutine döndük.
Biliyor musunuz artık Samsun ile ilgili yazmakta zorlanıyorum.
Gündemin bu kadar kısır, ilişkilerin bu denli soğuk ve uzak olduğu bir dönemi yaşandığını hatırlamıyorum açıkçası.
Seçilmişler hayli içlerine kapanık…
Diyalogdan biraz uzak.
Eh para ve yatırımda kısır kalınca konu fakiri olup çıkıyorsunuz.
Hiç mi yazacak bir şey yok, bu kentin ihtiyaçları hakkında…
Elbette var ama hani, “Benim oğlum bina okur. Döner döner yine okur” misali aynı şeyleri yazıp sizleri de sıkmak istemiyorum.
Bol bol okudum bayram günlerinde, haber izledim belki yeni bir şey yakalarım ümidiyle ülkem hakkında…
Siyasetin seviyesiz kavgası bitmiyor tabii…
Ama artık ilgilenmiyorum hatta kulak tıkıyorum o suni kavgalara…
Halk için konuşulanlar daha çok ilgimi çekiyor.
Yardımlaşma sunuşlarını seviyorum.
İnsanların çaresizliğine gözlerim doluyor.
Derdini anlatırken kelimeleri boğazlarına düğümlenenleri görmek, içimi acıtıyor.
“Ne olacak” diye düşünüyorum.
Nereye varacağız bu şekilde?
Sonra diyorum ki…
Hadi biz belli bir yaşa geldik.
Bugün var, yarın yokuz…
Çocuklarımız, onların çocukları ne olacak?
Huzur içinde yaşayabilecekler mi, bu ülkede?
Aradıklarını bulabilecekler mi, yaşadıkları hayattan…
Geleceğe güven duyabilecekler mi?
İyiye giden bir şey yokken siyaset hala kendini idame ettirmenin peşinde.
“Neyi kötü ilan edersem, ya da ne kötü giderse işime yarar” düşüncesine sarılmış çoğu.
Ve çıkış için seçim senaryoları…
Kimi güzün diyor, kimi hazan.
Bize de sormak ve beklemek kalıyor.
Olacak mı?
Olmayacak mı?