İNSAN hayatı üç kuruş değerde.
Özellikle bizim ülkemizde.
Vur, vurdur…
Görevde, intihara yolla…
Sonrası?
Ne olacağı belli değil mi?
Üç gün ağlar, unutulur diyen bir mantık ve irade için bir ölüm, başkaca ne ifade edebilir ki?
Hakikaten yeryüzündeki en önemli varlık olan insanın hayatını çok ucuza getiriyoruz.
Belki herkes için değil ama iş için insanı kullananlarda bu mantık hakim, ne yazık ki!
Birazcık vicdan sahibi olanın düşüneceği şey değil bu.
Aslında düşünmediği için sonuç önemsiz kılıyor insan hayatını.
Bana ne, ben talimat verir, gönderirim.
Giderken ölmüş.
Gelirken ölmüş, çok ta tın!
Öyle değil ama...
Kazın ayağı öyle değil!
Millet evladını tarladan bulmuyor.
Bedava kaybeder, yer susar diye düşünülüyorsa;
O hayatı zindan edeceğiniz insanlar var ya;
Hah işte, onlarda size hayatı zindan eder.
Elbette her ahvalde işler yürüyecektir.
Elbette devletin kışı, yazı olmaz.
Ama mantık, birçok yanlışın ve acının önüne geçer.
Sen şimdi, 'Buzun üzerinde yalın ayak yürü' dersen,
Kimse ayakta kalamaz.
Kayar, düşer…
Ama, 'Yav biraz bekle. Hava azıcık ısınsın. Buzlar çözülsün. Ondan sonra göndereyim' diye düşünsen,
Tehlikede olmaz.
İnsan hayatıyla da oynanmış olmaz.
Biliyorum bu yazı biraz kapalı ifadelerle dolu oldu ama öyle gerekti.
Onun yazının başlığının cevabını vererek bitireyim;
Ölüme davetiye çıkarmak için ne yaparsınız?
En basiti, 'Kış günü, gece vakti insanı yola yollarsınız.'
Normaldir, olur diyenlere bir başka soru daha sorulur o zaman;
Kendi evladınızı da aynı şartlarda yollar mısınız?
Yollarsanız mesele yok.