RAMAZAN ayı, yardımlaşma ayı.
Zenginin fakirle paylaşma ayı.
Bir ay boyunca nefsini terbiye için bir imkan sunmuş dinimiz.
Kimisi korkarak.
Kimisi inanarak buna uymaya çalışıyor.
Hangi sebeple olursa olsun dinimizin emirlerine uymaya çalışmak elbette insanoğlu için bir erdem.
İsraftan, lüksten kaçmak.
Şatafata, eğlenceye kapılmamak.
İmkanlarını olmayanlarla paylaşmak ve muhtaç olanı sevindirmek bu mübarek ay içerisinde Müslümanlara yüklenmiş bir görev.
Bu görevin bir şekilde ucundan tutanları gördükçe seviniyorum.
Birinin eksiğini kapatanı.
İhtiyacı olanın elini tutanı.
Kendi başına yürüyemeyene el uzatanı izlemek gerçekten yüreğimi rahatlatıyor.
‘Körler, sağırlar birbirini ağırlar misali sofralara kurulanları’o nedenle sevmiyorum.
Sofrasına sıcak aş pişiremeyenler varken, lokmasını onlarla paylaşmak yerine tuzu kuru insanları ağırlayanlardan nefret ederim.
Hiç olmazsa bu ayın yüzü, suyu hürmetine kendi insanımı, inanan Türk vatandaşlarını koruyup, kollayanları baş tacı ederim.
Kendi vatandaşım dedim de bu ülkenin vatandaşı olmak öyle kolay mı?
5 bin yıllık bir tarihin parçası olmak.
767 bin kilometrekare toprak parçasından bir Cumhuriyet çıkartmak için şehit olan milyonlarca insanın tarih mirasçısı olmak öyle kolay mı?
Her gün doğuda, güneydoğuda bir karış vatan toprağı için kan akıtan şehitlerimizin ülküdaş olmak, öyle kolay mı?
Söyleyin bana kolay mı?
Ramazan ayından nereye geldik değil mi?
Ama sen tutup binlerce yıllık tarih mirasını yaşatan ‘Türkiye Cumhuriyeti’ne 250 bin dolarlık emlak alırsan yanında TC Vatandaşlığı promosyon’dersen.
Ben katılmam, karşı çıkarım arkadaş!
Bu ülke nasıl kurulmuş?
Bu tarih nasıl korunmuş?
Bu coğrafyada nasıl ayakta kalınmış, bilmeyeceksin.
250 bin doları verip vatandaş olacaksın.
Yok, arkadaş yok!
Böyle vatandaşlık olmaz!
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, promosyon hiç olmaz!