BAHSETTİĞİM öğrenci karnesi değil.
Öyle olsa; 'Zayıfsız karne, çiçeksiz bahçeye benzer' derdim.
Çocuklarda bu işe çok aldırmazlardı.
Bu karne siyasilerin...
Ama yereldekilere ait…
Ankara’dakilere söyleyecek bir şey yok.
Çünkü onların çiçek ekecek bahçeleri de yok.
Sahibini sesi plakları gibiler…
Genel başkanlar, Ankara'da ne söylüyorsa,
Onlarda yerelde aynı zurnayı üflüyor!
O nedenle ben her zaman olduğu gibi yerele takılayım istedim.
Zaten inanın bana kapınızın önüne baktığınızda her zaman Ankara'yı görürsünüz.
Burası ne ise, Ankara da odur!
31 Mart'tan önce proje olarak aklımdaydı.
Ziyareti hak eden yerel yöneticilerle konuşup sonrasında bugüne gelişlerini değerlendirme düşüncesindeydim.
Sonrasında sana gelmeyene gidip de ne yapacaksın deyip, vazgeçtim.
Ama birileri yine de vazife bilip bu konuları kurcalıyor.
Kim ne söz vermiş?
Kim ne kadarını yerine getirmiş?
Söylenenler, yazılanlar ne kadar doğrudur bilemem.
Benim şahsıma ait tespitlerim elbette var ama inanın koyduğum kapta ancak kaybolurlar.
Kiminin verdiği sözleri yerine getirmesini bıraktım, kimseye değer verdiği bile yok.
Kimi, yaptığını allayıp, pullayıp satmayı başarı ilan etmiş.
Kimi devekuşu gibi…
Neresinin açıkta kaldığının farkında bile değil.
O zaman ne yapacağız?
Nasıl değerlendireceğiz?
Gözümüzün önünde yapılanlara, yapılmaya çalışılanlara bakacağız.
Ne kadar mesafe kat etmiş?
Ne kadarı bitmiş?
Ortaya konulan performans ne kadarına yetmiş?
Açıkçası öğretmen ben olsam karne zayıflardan ağlardı.
Karneyi alanlar ise çiçek bahçesine bile hasret kalırdı.
Yani?
Yanisi falan yok.
Bu kırıklarla, bu karneler kolay düzelmez...