GAZETELERDE günlük köşe yazsısı yazan birçok kardeşim var.
Okursunuz, okumazsınız…
Beğenirsiniz, beğenmezsiniz…
Ama her satır, bir emeğin ürünüdür.
Bir düşüncenin, bir araştırmanın ve kente dair her gelişmenin ifadesidir.
Kalemlerini maddiyata teslim etmiş olanlardan böylesi bir haysiyet davranışı bekleyemezsiniz haliyle.
Ama gönlünü bu kente ve insanlarına adamış olanların sadece hür fikirleri ve yılların deneyimlerini aktarma ilkesiyle düşünüp, yazdıklarını bilmelisiniz.
Bunu neden yazıyorum?
Bazen yazdıklarınız muhatapları tarafından hoş ve kabul görülmeyebilir.
Doğruların peşindeyseniz…
Vicdanınız cüzdanların değil ve hürse sorun yoktur.
İsteyen, istediği şekilde yorumlayabilir.
Tek sorun, bu kenti yönetenlerin ve onların dışındaki kişilerin çoğunlukla birbirlerini tanıyor olmalarıdır.
Ayriyeten görev başında olanların sürekli okşanmaya alıştırılmalarıdır.
Hiç unutmuyorum Samsun’da önemli bir görevi yürüten bürokrat bir dostumuz var.
Ben de bir gazetenin sahibiyim o yıllarda.
Bir sabah çok erken saatlerde telefonum çaldı ve o bürokrat dostumuz daha günaydın bile demeden, “Senin gazetende benim için ne yazdığını okudun mu” diye sordu.
“Yok henüz okumadım” dedim.
“Nasıl okumadın senin gazeten değil mi?” diye üsteledi.
Ben de, “Ben gazetenin genel yayın yönetmeni veya yazı işleri müdürü değil, sahibiyim. Yazılanı, çizileni senden önce okumak şansım yok” dedim.
Meğerse bu arkadaşın idarecisi olan yer hakkında bir haber çıkmış. Haberi yapan arkadaşlarda toplumu bilgilendirmek için haberi önemine binaen manşete taşımışlar.
Yazılanları tartışmadım ama o bürokrat arkadaşıma şunu söylemeden geçmedim;
“Benim hatırladığım senin için, yaptığın olumlu şeyler en az 10 manşet atılmıştır, doğru mu? (Doğruluğunu teyit etti). Peki sen, seni onore eden herhangi bir haber için arayıp da, senin gazetende benim için güzel şeyler yazılmış, teşekkür ederim dedin mi? Ama sana ters gelen bir yazı için kalkmış sabahın köründe beni arayabiliyorsun.”
Bu olay yıllar önceydi.
Aradan onca zaman geçti ama hiçbir şey değişmedi.
Bugünün yöneticilerinin etrafını yalakalar öylesine sarmış ki!
Her şeyi onların istediği gibi yazıp, konuşuyor.
Biraz gerçeklerde dokunup, halkın sesi olduğunuzda hemen gocunup, anlamsız telaşa kapılıyorlar.
Kimse kusura bakmasın.
Bugüne kadar kimsenin adamı olmadım.
Eğriye eğri…
Doğruya doğru, dedim.
Hatta bu yüzden 50 yıllık dostları da yitirdim.
Ama karnımdan konuşmadım.
Sonuç olarak beni sevmenizi beklemiyorum ama takdir bekleyen, tenkide de rıza gösterecek.
Tenkide ‘üzüldüm” dediysen;
Takdire de, “teşekkür edeceksin”…
Birinden birini yapamıyorsan.
Bileceksin ki;
Yaptığın diğeri, “Yok hükmündedir…”