SAMSUN’un en büyük talihsizliği nedir diye sorsam, ne cevap verirdiniz?
Sanayi şehri mi?
Tarım şehri mi?
Memur, emekli kenti mi?
Turizm şehri mi?
Ya da en çok hangisini hak ediyor?
Hangi şık öne çıkmalı?
1980-90’lara kadar memur, işçi ve emekli kenti olduğumuz doğrudur.
Bu kesimin huzur içinde hala yaşayabileceği bir kent olduğu da…
Ama çok önemli müteşebbislerimizin fedakarlıkla yürüttükleri çabalara rağmen;
Bir sanayi şehri değiliz!
Olamayız da!
Bunun en önemli nedenlerinden biri;
Teşviklerden yoksun olmamız.
Ya da kısmi teşviklerle avutuluyor olmamız.
Tarım şehri derseniz;
Köylüsünü, üretimini her yıl daha da kaybeden bir kentin tarım şehri olması lüksü yoktur.
Ülkenin en verimli iki büyük ovasına sahip olmamamıza rağmen, ürettiklerimizi yeterince işleyemiyor, muhafaza edemiyor ve değerini bulamıyoruz.
Bu da üretimi azaltıyor ve eksiltiyor.
Yani, gönlümüzden geçen bir ‘Tarım Şehri’ olmak rüyasını yitiriyoruz.
Geriye ne kalıyor?
Turizm şehri olmak.
Buna neden olacak değerlerimiz var mı?
Var elbette.
Kayak merkezimiz var.
Görülesi kanyonlarımız var.
Yayla olmasa da ‘Dağ Turizmi’ potansiyelimiz var.
Ama hepsinden öne çıkan bir denizimiz var.
Deniz kentiyiz yani…
Kumsalını her geçen gün daha da küçülttüğümüz.
Kumsallarını temiz bulamadığımız.
Demografik yapısının değiştirilmesi ile insan huzurunu sürekli yitirdiğimiz sahilimiz var.
Hadi gelin tüm sahip olduklarımızı daha da değerlendirelim.
Ki, Samsun Büyükşehir belediye Başkanı Sayın Halit Doğan’da böyle bir düşünceyle çıkıyor karşımıza…
İyi de yapıyor.
Yanı başımızdaki Ordu, kentini daha da cazip kılmak ve yerli-yabancı turist çekebilmek için bir yığın yenilik yaparken;
Biz yapabiliyor muyuz?
Hadi yaptık diyelim.
Ladik’i de kanyonu da dağlarımızı da denizimizi de iyi tanıttık varsayalım.
Peki gelen turisti nerede, hangi kapasiteyle ağırlayıp, yatıracağız.
Daha çok misafir etmek ve daha çok para harcatmak için hangi cazibeyi sunacağız?