DÜN sabah her zamanki gibi sabah sporumu yaparken lisede aynı sınıfı paylaştığım bir arkadaşımla karşılaştım tesadüfen.
Aynı saatlerde spor yaparken karşılaşıyorduk sık sık…
Ama birbirimizden haberimiz yoktu.
Aradan geçen uzun yıllar her ikimizi de erozyona uğratmıştı doğal olarak.
Dün sabah karşılaştığımızda, “Günaydın, beraber yürüyelim mi?” dediğinde mazi kendiliğinden ortaya çıktı.
Beraber olduğu arkadaşlarının temposu bana uymuyordu gerçi ama o kadar güler yüzlü idi ki kıramadım.
Sonuçta lisede aynı sınıfta okuduğumuzu anladık.
Ortak arkadaşları yad ettik.
O günden, bugüne hayatlarımızın seyrini konuşup, seneleri nasıl tükettiğimizden bahsettik.
Sınıfın başarılı öğrencilerinden olduğu için İstanbul Teknik Üniversitesi’ni kazanmış ve makine mühendisi olarak mezun olmuş.
Sonrasında 10 yıl Samsun’da devlet memuru olarak görev yaptıktan sonra Avustralya’da bulunan baba ve amcasının yanına gidip, emekliliğine orada hak kazanmış.
Zaten sohbetimizin ve yazımın başlığının ana konusu da oradan çıktı.
Ülke kimliğini hazmedebilmek!
‘Avustralyalılık gerçekten farklı bir kavram’ dedi.
Göç alan bir ülke olarak yorumladı ve çeşitli milletlerden insanların yaşadığını söyledi.
Türk, İranlı, Mısırlı, Hindistanlı, Çinli, Japon ve daha birçok ülke uyruğuna sahip kökenlerden oluşan bir ülke, Avustralya...
Ama aynı Amerika’da olduğu gibi farklı kültürlerden gelseler de Avustralyalı kimliğini benimseyebilmişler.
İşte o zaman, benim ülkem geldi aklıma…
1975-76’da, askerlik görevimi yaptığım Uzunköprü-Demirköprü’de, Yunan sınırında Karakol Komutanı olarak görev yaptığım günler…
24 saat nöbet tuttuğumuz, Meriç nehrinin üzerindeki Demirköprü’de, köprü nöbetine koyduğumuz askerler…
O dönemde köprü nöbetine hiç düşünmeden koyduğumuz ve birer vatansever olarak koyduğumuz, Kürt kökenli çocuklarımız…
Ve bugün geldiğimiz noktada, ‘Türk-Kürt ayrımını’ körükleyen düşünce ve odaklar…
El alem Amerikalıyım, Avustralyalıyım diyebilirken, hala ‘Türküm’ demekten imtina edenler geldi aklıma…
Bir ülkeyi hazmedebilmek, o ülkenin evladı olduğunu ve milliyetini kabul etmekten geçiyor.
Yıllar sonra buluştuğum arkadaşımla yaptığım sohbetin bana düşündürdüğü işte bu; biz milliyetimize, ülkemize sahip çıkamadığımız sürece bizi bölmek için sırada bekleyenlerin iştahı kabarmaya devam edecek galiba.