PAZARTESİ günü bir yazı yazdım.
Amacım toplumsal uzlaşmaya yardımcı olmak ve bireyleri gereksiz tartışmalardan kurtarmak amacını taşıyordu.
Bir süredir daha doğrusu 31 Mart’tan önce başlayan ve sonrasında şiddetlenerek devam eden bir tartışma var.
Aslında buna sataşma, suçlama ve akabinde savunma refleksi de diyebiliriz.
Seçim öncesi dönemin belediye başkanı malum İshak Taşçı.
Sonrasında da halkın oylarıyla Cemil Deveci iş başına geldi.
Ortada bir borç var.
Yapılanlarla, yapılmayanlarla ilgili bir iddia var.
Karşılığında da haliyle bir savunma var.
Ama bunların hepsi basın üzerinden…
Yazılıyor, çiziliyor, konuşuluyor.
Sonrasında da sosyal medyanın mezesi oluveriyor.
“Kim haklı, kim haksız” bunu bilmek kamuoyunun en tabi hakkı.
Bu da ancak tarafları bir araya getirip karşılık söz hakkı vererek tespit etmek mümkün.
Konuyu masaya getireceksiniz.
Taraflara söz hakkı vereceksiniz.
Onları dinleyen halkta kendi vicdanında haklıya, haksıza karar verecek.
Konu bu haldeyken iki tarafında bu tartışmaya hazır olduklarını kendi beyanlarıyla öğrendik.
İki başkanı da yakından tanıyan biri olarak bu konuya yardımcı olabileceğimi düşündüğüm için, “Bu tartışmaya hazırsanız, basın ve halk önünde yapılacak oturumu ben yönetebilirim” dedim.
Ama sanırım birazcık yanlış anlaşıldım.
Bu konudaki kuşku ve düşüncelerimi taraflardan birine beni aradığında ifade ettiğim için burada da rahatlıkla yazabilirim.
Öncelikle;
Ben, ekrana çıkma meraklısı biri değilim. Böyle olsaydı bugüne kadar şahsıma yapılan birçok teklife uzak durmazdım.
1991’de Kanal-L ile başlayan ve 25 yılı bulan bir ekran serüvenim ve bunun içinde hala konuşulan bir programım var.
Ve uzun zamandır da geçmişin izlerini muhafaza edecek bir muhafazakârlık içinde ekran davetlerine icabet etmiyorum.
Dolayısıyla, “Aman başkanlarla beraber olayım. Ekranlarda görüntüm olsun. Millette beni izlesin gibi bir düşünce ve heves içinde değilim.”
İki başkanın seviyeli bir oturumuna aracılık edebileceğim özgüveni ile kendi köşemde bu teklifi yapmıştım.
Ama her ikisinin de bunu koşulsuz onaylayabileceğini düşünerek...
Yoksa ısrarla kimseye, “Gel benimle ekrana çık” demek gibi ne bir ısrarım olur.
Ne de hevesim…
Zaten bu işlerin heveslisi de çok olur.
Ama başkanlar bu işi ciddiyetle toplum önünde benim yönetimimde yapmak gibi bir düşünceye sahip olurlarsa oturur, konuşuruz.
Herkesin bir makamı var benim de buna saygım.
Ama benim de bu kentte asla tartışılamayacak bir geçmişimin olduğu unutulmasın!