YAŞAMIN yadsınamaz kuralı;
İnsan doğarken yalnızdır.
Maneviyatı temsil eden insanların sözünü dinlediğinizde hayatın nihayetlenmesini şöyle ifade ediyorlar:
‘Doğarken de yalnızdır insan, ölürken de!’
Ana rahminde gün ışığı görene kadar yalnızsınız.
Ne kadar yaşadıysanız yaşadınız.
Vakti kerahet geldiğinde, gideceğiniz yer 2 metrelik bir mezar.
Ve orada başkasına yer yok.
Yalnızsınız yani…
Hayat yaşarken öyle değil ama…
İlk yıllarını hatırlayamazsanız da geçmişe dair resimler size her şeyi anlatıyor mazi hakkında…
İlk sıcaklık, ana kucağı.
Sonra diğerleri…
Etrafınızda hep sevgiyle bakan gözler ve bedeninizi sevgiyle kucaklayan eller...
Bir çocuk başka ne bekleyebilir ki hayattan…
Sevgi, onun yaşam iksiridir.
Onunla beslenir.
Onunla büyür.
Zaman geçse de hiçbir şey değişmiyor aslında.
Hep sevgiye aç…
Hep sevgiye muhtaç yaşıyorsunuz.
Hayatın tamamı değil belki ama…
Onunla kendinizi yalnız hissetmiyorsunuz.
Hayata tutunmak adına…
Sevgisizlere karşı koymak, mücadele etmek adına…
Şöyle bir bakın hayatınıza ve hayatınıza kattıklarınıza;
Sevgisiz insan, mutsuzudur.
Mutsuz insanın da ne kendine ne de bir başkasına katacak bir şeyi yoktur.
Bu, hayatın başlangıcında da böyle.
Sonuna yaklaştığınızda da…
Aradığınız tek değil belki ama en önemli şey ‘sevgi’dir, yalnız kalmamak adına…
Tek bedeli var;
Karşılığını vermek.
Ulaşmak bu kadar kolay yani.
Ulaşamamanın karşılığı, yalnızlık…
Peki ya hayatını sevgiyle, severek geçirenler?
Dünya ile ilk tanışma vaktine kadar bilemezsiniz sevginin ne olduğunu…
Onun için doğarken anlarım yalnızlığı.
Ama ölüme giden yolda, niye?