DÜNsabah Fox Tv’de izledim ilk defa.
Sanırım benimle birlikte Türkiye’de.
Necdet Gökçepınar.
Elektrik Mühendisi.
Bir İTÜ mezunu.
Yüksek Lisans yapmış.
Rahmetli Erbakan hocanın “Ağır Sanayii”hamlesinde yol arkadaşı…
Sadece o kadar da değil.
1994 Milli Görüş çıkışında bugünkü Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan kendisinin il başkanı imiş.
İmiş diyorum daha düne kadar açık söyleyeyim varlığından dahi haberim olmadığı gibi sanırım Sayın Cumhurbaşkanına verilen yanlış bilgi sonucunda Saadet Partisi’nin İstanbul’da aday çıkartmadığını söylüyordu.
Sanırım bir algı yaratma çabasının kurbanı olmuştu düne kadar.
Zira iktidar sözcüleri, Millet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu’nun destekçileri arasında İYİ Parti, HDP ile birlikte Saadet Partisi’ni de sayıyor ve Saadet Partisi’nin kendi adayını çıkartmamış olmasını eleştiriyordu.
Dün gördük ki, öyle değilmiş.
Saadet’in adayı varmış.
İyi bir hatip olmasının ötesinde elle tutulur projelere de sahipmiş.
Ama beni ilgilendiren bu değil.
İktidar, muhalefet çatışması değil.
Cumhur-Millet İttifakı atışması hiç değil.
A partisinin adayı şu.
B partisinin adayı bu da değil!
Benim anlatmak, görmek istediğim bu büyük ülkenin gücü.
Bu gücün yetiştirdiği nice değerler, beyinler, fikir adamları…
Toplum önüne çıkmasına olanak verilmediği için bize, devlete hizmetten yoksun kalan öylesine cevherlerimiz var ki…
Bugünkü siyasi zihniyetler ne öne çıkmalarına müsaade ediyorlar.
Ne de vitrine çıkartıyorlar.
Köhnemiş, kalıplaşmış siyasi zihniyetler kendi kalıplarının dışına çıkmayı nedense hiç akıl edemiyor.
Belki de çıkmak istemiyor.
Amacım Saadet Partisi’nin adayını övmek, reklamını yapmak değil.
Gizlide, karanlıkta kalmış öylesi çok değerimiz var ki…
Ama hangi siyasi fikre sahip olurlarsa olsunlar bu vatanın yetiştirdiği değerleri tesadüfen görüp, dinlediğimizde;
“Neden bu insanların hizmet birimlerinin başına geçmelerine olanak tanımıyoruz”diye hayıflanıyoruz.
Bunun sebebi, bugünkü siyaset tanımı kesin biat yöntemimidir bilmiyorum ama rahmetli Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün şu sözünü hatırlamadan da geçemiyorum.
“ANALAR bu ülkeyi esenliğe, düzlüğe çıkartacak çocukları doğurdular. Bu ülkeyi seven, selamete çıkmasını isteyen bizlere düşen görevi, onlar her neredeyse bulup çıkartmak ve göreve getirmektir”demişti Öztürk.
Biraz kendimize ihanet gibi ama…
Galiba yapamadığımız, yapmadığımız bu!