ATAKUM'un en eskilerinden biriyim.
Çok yazdım geçmişteki günleri…
Denizi,
Kumsalı,
Yeşili,
Ormanı…
Bugünkü Atatürk Bulvarı'nın geçmişte yerinde olan Bafra Şosesi'ni…
Kumsalda tütün fidelerinin ekildiği…
Köylünün sabah erken saatlerinde gelip, topladığı tütün fidelerini dizdiği günleri…
Denize çıkan balıkçı kayıklarının erken saatlerde dağıtacak kadar balık yakaladıklarını…
Denizdeki kumsalda pislik namına bir şey olmadığı günleri…
Doğu-batı yönünde baktığınız ufukta kumsaldan başka bir şey göremediğinizi…
Ne zamanki, 1965'te deniz kenarından kadastro geçti, işte o zaman mertlik bozuldu.
Küçük belediyelerin, o güne kadar tarla ekmekten başka bir iş yapmayan belediye başkanları eş, dost, ahbap kayırarak Büyükşehir'in kurulumuna kadar kafalarına göre imar planları yaptılar.
Bugün o kafaların imar planlarında ayırdığı yollar bulvar anılmak gibi bir talihsizliğe uğradı.
1994’te Büyükşehir Belediyesi kurulduğunda sahilin özellikle batısında yapacak çok şey kalmamıştı.
Bir matahmış gibi 8-9 katlı binaları diken ve diktirenler eserleriyle övündüler.
Atakum Belediyesi kurulduktan sonra denize sıfır arazim olmasına rağmen deniz ile yol arasında oluşmuş imar parsellerine, alanlarının yüzde 10'u kadar bina hakkı verilmesini çok arzu ettim, çok istedim.
Ama arsa baronları böylesini kabul etmezdi zira…
Bugün deniz kenarının surlar gibi dikilmiş binalarla kaplanmasının nedeni, rantın imara egemen olmasıdır.
Bugün bile hala tartışılacak imar planları ve yapılar yapılmakta.
Oysa turizm bölgesi ilan edilen alanlarda tavizsiz imar planlarının oluşturulması gerekmiyor muydu?
Milletin kadınlı, erkekli mayo ve şortla gezdiği sahile, imar mevzuatına aykırı ibadet yeri planlanması sizce de yanlış değil miydi?
Gerçi mahkemeler bozuyor diyeceksiniz de…
Bozuyor da kim uyuyor diye soruyorum ben de…
Hepsinde ötesi;
Her şey plana, yasaya göre olsa da…
'YAP-BOZ' olmasa daha iyi değil mi?