ÇOCUKLUĞUMUZDA Çiftlik Caddesi üzerinde bir laz bakkal amcamız vardı.
Kesilmemiş kesme şeker çuvalları…
Yanında un vs. ne varsa vitrinin önündeydi.
O günleri yaşamayanlar bilmez, bugünkü gibi paketlenmiş kesme şeker falan yoktu.
Parça halindeki şeker bloklar kesilerek çaya karıştırılacak hale getirilirdi de konumuz bu değil.
O dönem delikli yüz kuruşlar tedavüldeydi ve iyi de değeri vardı.
Rahmetli dedem biraz boyunu bükük görse hemen delikli kuruşlardan verir ben de bakkal laz amcadan istediğimi şekeri alırdım.
Peynirler tenekede…
Yağlar gülekteydi.
Hiçbir ailenin geçim sıkıntısı ve geçim kaygısı yaşadığını bilmiyorum, şahit de olmadım.
Bakkal da kasap da manav da yoğurtçu da evinin nafakasını çıkartacak geliri elde ederdi.
Hele boynunda taşıdı iki kefeyle yoğurt satan amcayı…
Çiftlik kahvesinin hemen karşısında tezgahını kuran atomcu dayıyı hiç unutmam.
Büyük, küçük cebindekilerle…
Çoluk, çocuk harçlıklarıyla nefislerinin körleyecek her şeyi alabilirdi.
Fuar günleri de öyleydi mesela.
Akşam olunca şehir fuara taşınırdı.
Kimileri çay bahçelerinde…
Kimileri eğlence yerlerinde gönüllerince eğlenirlerdi.
Hemen köşe başındaki kahve dedemim olduğu için bilirim, masaların birinin üzerinde bir simit tablası durur.
Sabah gelenler yiyecekleri kadar simit alırlar, yandaki bakkaldan da kaşar ile takviye ederek çaylarını yudumlarlardı.
Simit alabilecek miyim?
Çaya para yetecek mi gibi bir endişe hiçbir zaman olmazdı.
Aynı şeyler yine var Samsun'da.
Kahvehane de…
Simit de...
Çay da…
Çay 10,
Simit 15,
İçi boş lahmacun 25 lira...
Yersen!