ÖZLEDİK değil mi?
Kayıtsız kaldığımız günleri…
Özgürce nefes aldığımız…
Dilediğimizce yaşadığımız, eş dost sohbetlerine katıldığımız...
İşimizi, gücümüzü tasa duymadan yaptığımız günleri özledik.
Daha doğrusu özlettiler.
Bir korona türküsü çaldılar başımıza gelmeyen kalmadı.
Ona yasak!
Buna yasak!
Sanki yasağı dinleyen varmış gibi…
Bu ülkenin en deneyimli, yaşamış, görmüş, geçirmiş insanlarını virüsten koruyacağız diye sağlıksızlığa, hareketsizliğe, durağanlığa terk ettiler.
64 yaşındakinin düşündüğünü, 65 yaşındaki düşünemez diye düşündüler.
Sadece pazar günleri belli saatler arasında buyurun gezin dediler.
Görüyorum o insanlar otobüs duraklarında, parklarda, bahçelerde, deniz kenarlarındaki oturma alanlarında sere serperler…
Bu saydığım alanların hangisi cumartesi gecesi dezenfekte ediliyor?
Sözüm ona bu yaş gurubu korunuyor.
Tamamen özgürlüğün kısıtlaması…
Şimdi içlerinden birisi çıksa, “Benim nasıl öleceğime, siz mi karar vereceksiniz?” dese…
Ne diyeceğiz?
Geçin alt yaş gurubuna…
Yaş 18’e indi.
İndi ama bu çocukların neredeyse yüzde sekseni sınavlara hazırlanıyor.
Eve kapatarak bunalıma giren bir çocuk, “Ben bu ruh haliyle gireceğim sınavda nasıl başarılı olurum, diye düşünen var mı” dese...
Ne cevap vereceğiz?
Günden pandemi…
Konuşan konuşana.
Kararlar onlara uğramıyor nasıl olsa.
Kayahan bugünleri düşünüp söylemiş zahir:
Bana yine hasret var.
Yine bana esmer günler düştü, eyvah!
Yine bana hüsran, bana yine hasret var.
Yine bana sensiz günler düştü.
Korona, morona derken,
İnsanca yaşamaya hasret düştük galiba...