MEDENİYETE,gelişime ayak uyduramayan kim olursa olsun yok olmaya mahkumdur.
Bu bir insan ve yaşayan varlık da olabilir bir kent de…
Şimdi, bir kent nasıl yok olur diyeceksiniz, değil mi?
Bunun en kolay yolu bir doğal afet.
Deprem olur...
Sel olur...
Afet olur…
Bir kent içindekilerle birlikte yok olur.
Bu tabiatın, doğanın eseri olur.
“Allah’tan”der bir kenara çekilirsiniz.
Ama içinde yaşayanlar varken.
Hala hayat emareleri devam ediyorken nasıl yok edersiniz?
Söylemeye çalıştığım bir kentin hayat damarlarını yok etmektir.
Başka yerleri bilemem ben.
Kapımın önüne bakarım.
Yaşadığım Atakum’un yıllardır nasıl can çekişmekte olduğuna...
Gün be gün nasıl bir beton kente döndüğüne…
Yeşil alanlarının nasıl birer birer tüketildiğine...
Eş, ahbap, dost muhabbetlerine nasıl peşkeş çekildiğine bakarım.
Hani şimdi seyredilemeyen, seyir yerleri var ya Atakum’da…
Oradan kuzeye, güneye doya doya bakın bence.
Gün gelecek neyi göremeyeceksiniz onu söyleyeyim.
100. Yıl Bulvarı’nın hakim bir yerinden bir bakın Canik tepelerine.
Neyi göremediğinize bakın.
Nelerin yok olduğuna bakın.
Yeşil alanların nasıl sırıttığına iyice bakın.
Hah işte.
Yarın Atakum’da da göremeyecekleriniz bunlardır.
Son meclis toplantısında da, Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Demir ile Atakum Belediye Başkanı Cemil Deveci’nin mutabık kaldığı konu budur.
Değerler henüz eldeyken kaybedilmemesine gayret sarf etmektir.
Geri dönmeyecek kazanımların, yitirilmemesidir.
Bir kentin yok edilmesine seyirci kalmamaktır.
Hala fırsat ve zaman varken;
Bir kent daha, “Atakum’da yok oldu”dedirtmemektir.
Atakum’un nefes alanlarına, can damarlarına bıçak dayamamaktır.
Yıllar sonra yedi ceddine rahmet okutmamaktır.