HER zaman söylediğim bir şey var..
Ülkemizin değişmeyen bazı gerçekleri var..
Bir ana, ya da bir babasanız bu ülkede, o vasfı elde ettikten sonra artık kendiniz için yaşamanız zor..
Avrupa ve diğer gelişmiş ülkelerde durum farklı.
Çocuk 18 yaşına geldiğinde arktık devletin himayesinde.
Büyük çoğunlukları da bu yaştan itibaren özgürlüklerini ilan edip, evlerinde ayrılıyor.
Ondan sonrasında ebeveyn ve çocuklar kendi yaşamlarını idame ederek geleceğe yürüyorlar.
Bizde böyle değil..
Çocuk doğar.
İlkokul, orta, lise, üniversite biter..
Anne-baba peşindedir hala .
Her dertleri, büyüklerin derdidir.
Sever, gönül verir.
Kavuşturmak ailenin işidir.
Anne ve babanın ömrünün sonuna kadar kendine ait bir yaşamı yoktur desem:
“Vardır, diyebilir misiniz?”
Alacağı her kararda sevdikleri ile gerçekleri arasında sıkışır kalır ,kendini tüketir.
Gözü, gönlü canından çok sevdiklerinin üzerinde.
Hayat ise, gerçeklerdedir.
Bu zor kararın gölgesinde bir ömür farkına varmadan erir, tükenir.
Geçen onca zaman içinde pek çok derdi kimse ile paylaşmaz, içinde biriktirir, biriktirir.
Gün gelir patlar bir yanardağı misali.
Tüm bu ateşi bir başına söndürür yüreğinde..
Böyle işte!..
Sevdiklerimizle, gerçeklerimiz arasında tükenip, tüketip gidiyoruz koca bir ömrü..
“Söyle kurtul, paylaş rahatla” telkinlerine hangimiz kulak astık ki, bugüne kadar.
Sevdiklerimiz üzülmesin diye kendimizden vazgeçip, gerçeklerin biz ezmesine müsaade etmek bir yana..
Onların mutluluğu için hep zor olanı tercih etmedik mi?.
Onun için, ne anneye, ne babaya, “Neden çocukların için yaşıyorsun” diye sorulmaz.
Cevabı tektir zira;
Onları mutlu görmek varken, kendileri için yaşamak onlara yakışmaz..
Asalet ve sorumlulukları, şatafatlı kolay bir yaşama tercih eden tüm anne-babalara ithaf ediyorum..
iyi pazarlar..