Yaşamak... Peki, nasıl? Hayatın en anlamlı tarifini belki de Nazım Hikmet şöyle dile getiriyor: “Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine.” İnsanın özgür olma arzusu ile dayanışma içinde var olma isteğini aynı cümlede buluşturuyor bu söz. Peki, bu hayal gerçek olabilir mi? Kolay değil, ama imkânsız da değil. Yeter ki sadece dileyip durmayalım; gerektiğinde adım atalım, sorumluluğumuzu üstlenelim. Ne kendi özgürlüğümüzü bir kenara koyalım ne de başkasınınkine göz dikelim. Hatta özgürlüğe bir tehdit olarak bile yaklaşmayalım.
Kimseyi ötekileştirmeden, kimseyi karşı cepheye koymadan yaşamak mümkün mü? Eğer bir ülkede hukuk varsa, adalet bağımsız kurumlar eliyle işletiliyorsa, biz kimiz ki birbirimizi suçlayalım? Suç varsa, bunu bulup ortaya çıkarmak, suçluyu yargı önüne getirmek devletin işi. Suçlu olup olmadığını belirlemek ve cezasını vermek de yargının görevi. Bizim görevimiz, düşman yaratmadan, barış içinde bir arada var olabilmek.
Peki, bu ideal yaşamı nerede bulabiliriz? Nerede "bir ağaç gibi özgür, bir orman gibi dostça" yaşanır?
Belki bu sorunun yanıtını Yavuz Bülent Bakiler’in dizelerinde bulabiliriz: “Dağların çocuklarıyız biz, elleri toprak kokan babaların, yürekleri vatan hasretiyle dolu anaların evlatlarıyız.” Bu dizeler, bize yaşadığımız toprağın, vatanın ne kadar derin bir anlam taşıdığını hatırlatıyor. Bu topraklarda, asırlardır birlikte yoğrulan, aynı sevinçleri ve acıları paylaşan insanlar bir arada yaşamayı hak ediyor. Yıllarca bu coğrafyanın zorluğunu göğüsleyenler, aynı zamanda onun sunduğu güzelliklerin de sahibidir. Herkesin kendi vatanına sahip çıkması kadar doğal bir şey olabilir mi?
Belki de doğru olan, insanları "evine, yurduna" çağırmaktır. Çünkü asıl birliktelik, aynı coğrafyada, aynı kültürü paylaşarak yaşamaktır.
Düşünün, beraber türküler söylemek, kol kola girip halay çekmek, horon vurmak... Dağlarda yankılanan ezgilerle bir araya gelmek... Tendürek’ten Ilgaz’a, Kaçkar’dan Erciyes’e, Kocatepe’den Allahuekber’e, bu ülkenin dört bir yanında, her zirvesinde özgürlüğü ve kardeşliği kutlamak...
Ve elbette, “güneşin doğduğu yerden ışıklar getirmek.”
Işık, barış ve umut dolu yarınlar...