Hüseyin Nihal Atsız... Onu tanıma fırsatını bulmuş olmak benim için tarif edilemez bir mutluluk ve büyük bir onurdur. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne ilk adımımı attığım gün, yolum hemen Süleymaniye Kütüphanesi’ne düştü. Hiç tereddüt etmeden kütüphanenin kapısını açtım; ama Hüseyin Nihal Atsız’ın odasının kapısını çalmak, tam 15 günümü aldı. Her gün gidip geldim, kapıya vurmadan geri döndüm. Nihayet o mütevazı odanın kapısını çalabildim ve içeri adım attım.
Oda küçüktü, belki 7-8 metrekare. Ancak o küçücük odada, benim gözümde bir dev oturuyordu: Hüseyin Nihal Atsız.
Sonrasında sık sık odaya gittim, her defasında adap ve edep içinde. Maltepe'de otururdu, Süleymaniye Kütüphanesi’nde memur olarak çalışırdı. Her sabah trenle Haydarpaşa’ya gelir, vapurla Sirkeci’ye geçer, oradan Mahmutpaşa, Kapalı Çarşı, Beyazıt derken Süleymaniye’ye varırdı. Elinde dolu bir sefer tasıyla. Akşam dönüşte aynı yolu izlerdi, tek farkla; gelirken dolu olan sefer tası, giderken boş olurdu.
Atsız Hoca, hiç eğilmedi, hiç bükülmedi, hiç sızlanmadı, hiç ağlamadı. İnandı ve inancının bedelini dimdik ödedi.
Öldüğünde, cenaze namazını Adem Erim Hoca kıldırmıştı. Cemaat arasında bulunan Fethi Gemuhluoğlu ise hıçkırıklarla, "O musalla taşı, musalla taşı olalı böyle bir er kişi görmedi," diye bağırmıştı.
Ömrünün son deminde, cezaevine girdi. O yıllarda Çetin Altan da cezaevindeydi ve yoğun bir af kampanyası yürütülüyordu. Ben ise o dönemde Türk Haberler Ajansı Doğu Karadeniz Bölge Müdürü olarak Trabzon’daydım.
Hüseyin Nihal Atsız için bir af kampanyası başlatmaya karar verdim. Önce Trabzon ve Rize Baro Başkanlarına, ardından Gümüşhane Baro temsilcisine sordum: "Bu devirde fikir suçu olur mu? Fikir suçluları affedilsin mi?" Her biri "Affedilsin," dedi. Ardından, "Peki Hüseyin Nihal Atsız da affedilsin mi?" sorusunu ekledim. Siyasi görüşleri ne olursa olsun, "Affedilsin," demekten başka yapacakları bir şey yoktu.
Kampanya, Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden asistanlar Hasan Öztürk, Ramazan Ceylan (Mirzaoğlu), Adnan Tuğ, Akif Akkuş, Birol Banger ve diğerleriyle büyüdü. Ardından doçentler, profesörler ve nihayetinde KTÜ Rektörü Prof. Dr. Saffet Rıza Alpar da Hüseyin Nihal Atsız’ın affını istedi. KTÜ’yü Erzurum, Ankara ve İstanbul’daki üniversiteler takip etti ve Atsız Hoca, af istememesine rağmen cezaevinden çıkarıldı.
O, büyük bir dava adamıydı, tartışılmaz bir tarihçi, kudretli bir edebiyatçıydı. Biraz eğilseydi, dünyanın en itibarlı üniversitelerinde kürsü sahibi olması işten bile değildi. Ancak o, bir ideal uğruna, Prof. Dr. Mehmet Kayabilgegil’in dediği gibi, istikbalini bir sigara izmariti gibi ayaklarının altına alıp çiğneyen bir insandı.
12 Ocak 1905, Hüseyin Nihal Atsız’ın doğum günüdür. Onu rahmet ve minnetle anıyor, huzurunda saygıyla eğiliyorum.