Bildiğiniz gibi 2022 Kış Olimpiyat Oyunları önümüzdeki yılın 4-20 Şubat tarihleri arasında Çin’in başkenti Pekin’de gerçekleştirilecek. Oyunların başlamasına uzun bir süre olmasına karşın alınan bazı olumsuz kararlar spor gündeminin ortasına oturuverdi. Bazı ülkeler kendilerine göre haklı, spor ruhuna göre de haksız bulunan gerekçelerle oyunları protesto etmeye başladı.
Başta ABD olmak üzere Kanada, Avustralya, İngiltere oyunlara sporcu göndereceklerini, ama diplomatik boykot uygulayacaklarını duyurdu. ABD’nin sözünden çıkmayan pek çok ülkenin daha boykot zincirine halka olarak takılması bekleniyor.
Peki, önce şunu anlayalım. ABD neden kış olimpiyatlarını siyasi olarak boykot ediyor. Oyunlar özellikle son yıllarda tansiyonun yüksek olduğu ABD ve Çin arasındaki ilişkilerde yeni bir sorun haline geldi.
ABD ve diğer ülkeler oyunlara diplomatik temsilci göndermeme gerekçesini Çin’in Sincan bölgesindeki uygulamalarıyla insan haklarını ihlal etmesi olarak gösteriyor. Çin ise bu iddiaları reddediyor. Hatta daha da ileri giderek, boykot eden ülkelerin bedel ödeyecekleri tehdidinde bulunuyor. Uygurların beklentisi, ise oyunları daha çok ülkenin boykot etmesi yönünde.
Kök bağı olduğunu düşündüğümüz Uygurların çektiği sıkıntıları dünya gündemine ABD’nin getirmesi ise ilginç. Türkiye bu konuda bugüne kadar bir tavır ortaya koymadı. Onu zaman gösterecek. Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Başkanı Thomas Bach ise endişelerini farklı bir bakış açısıyla dile getiriyor.
Bin yıllık geçmişi bulunan olimpiyat oyunlarına siyasetin bulaştırıldığının altını çizen Bach, “Spora siyaset karıştırılınca durum işin içerisinde çıkılmaz bir hale geliyor. Gelecekte, yüzyıllardır düzenlenmekte olan organizasyonlar yapılamaya bilinir” diyor. Hani bir de her zaman spora siyaset bulaştırılmasın deriz ya, o da bunu belirtiyor. Biz bu konuda haklı bir fikre sahip olduğumuzu düşünüyor isek, Thomas Bach da haklıdır diyebiliriz.
Sonuç olarak, ABD’nin lokomotif olarak yürüdüğü bu yolda peşine takacağı vagon sayısı artacak mı, artmayacak mı? Avrupa ülkeleri bu konuda sessizliklerini koruyor. Bu fikrin ABD’den çıkması da AB ülkelerini ziyadesiyle rahatsız ediyor. Vagon değil, lokomotif olmayı her daim hayal eden Avrupalılar bu kez nasıl bir adım atacaklar? Bu sorunun yanıtını zaman gösterecek.