Yaşar Doğu Spor Salonu’nda yine bir akşam maçı…
Ertesi gün İstanbul’a gidip bir maç yöneteceğimden sıcağı sıcağına bir antrenman maçı vermişler.
Takımın birini hatırlamıyorum, zaten konumuza dahil değil…
Diğer rakip Tekkeköy Beldespor…
Basketbol hakemleri olarak her daim rahmetli Bahattin Ekinci ağabeyimizin sırf yöre gençlerine spor yaptırabilme adına salonlara taşıma gayretine olan saygımızdan takımına karşı iyimser ve toleranslı davranış içerisinde olmuşuzdur.
Bu maça da eksik ve lisanslı gelmişler, futbol takımından takviyeli sahaya çıkmışlardı.
İçlerinden biri vardı ki aman Alllah’ım!
Topu alıyor dripling yapamıyor, potaya top atıyor, çemberi bile bulamıyor, ne savunmada ne de hücumda nerede duracağını, nasıl pozisyon alacağını bilmiyor.
Kendince de haklı. Hayatında ilk kez parkelere çıkmış.
Sıkıntı bunu kabul edemeyişinde…
Bir süre sonra agresifleşmeye başladı, faul yaptıkça hırsına gem vuramayıp, çenesini çalıştırmaya başladı.
Rakiplerine neredeyse saldıracak.
Üçüncü faul sonrası bana önce itiraz, sonrasında da küfür edince diskalifiye edip attım sahadan…
Soyunma odasına doğru giderken hakaretleri devam ediyordu.
Rahmetli Bahattin ağabey üzüldü, mahcup oldu, maç bitimi özür diledi, gönlümü almaya çalıştı.
Maç sonrası rapor düzenleyip delikanlıyı ceza kuruluna gönderdik.
Bir hafta sonra iki maç ceza aldığını öğrendik.
Bu karara başta ben olmak üzere tüm hakemler isyan etmiştik.
Ödül gibi cezayı az bulmuştuk.
Basketbol il hakem kurulu başkanı Arif Çor’a, “Tekkeköy Beldespor’un maçına beni bir daha atayın” ricasında bulundum.
O da sağ olsun kırmadı verdi görevi…
Aklımda deli gibi bir plan vardı, hayata geçirmeliydim.
Üçüncü hafta sonrası maça çıktım.
Gözüm o sporcuyu arıyordu…
Sahadaydı…
Cezasını tamamlamış dönmüştü geriye…
Maç başladı…
Top kendisine geldi, sürmeye başlar başlamaz çaldım düdüğü…
“Hatalı yürüme…”
İtiraz eder gibi oldu.
“Konuşma!” diye uyardım.
Sustu…
Bir dakika sonra ribaunt mücadelesinin içine girdi.
Rakibiyle ilk temasta verdim faulü…
Bu kez sesini daha da yükseltince, caarrrt Teknik Faul, itirazı devam ederken yumruklarımı sıkıp kaldırdım iki elimi havaya…
Anlamı diskalifiye idi.
Salondaki herkes ikimiz arasındaki şovu izliyordu.
Hakem arkadaşlar oldukça keyifliydi.
Kendim yazdığım senaryoda başrol oyuncusuydum.
Kötü kalpli genç soyunma odasına doğru homurdanarak giderken rahmetli Bahattin ağabey güldüğünü belli etmemek için yere doğru eğmişti başını…
O delikanlıyı bir daha hiç görmedim…
Maç sonu rapor düzenlemek için kağıdı önüme koydum, kalemi elime alıp başladım yazmaya…
Tepemde ise hakem arkadaşlarım…
Hepsi de merak içerisinde…
“Maçın ikinci dakikasında kararlarıma itiraz eden Tekkeköy Beldesporlu 9 nolu oyuncuya (adı bilmem ne) önce teknik faul verildi, ardından itirazları sinkaflı olmaya başlayınca diskalifiye edildi.
Sahadan çıkarken kendisine, “İki maç ceza almıştın, akıllanmadın gene oyundan atıldın. Ceza kurulu sana şimdi daha fazla ceza verecek, oldu mu şimdi yaptığın?” dedim, O da bana dönüp, ‘Bana ceza verecek kurulun da anasını avradını, yedi sülalesini…’ diye cevap verdi” şeklinde bir yazıyı zaptı rap altına aldım.
Aslında böyle bir olay hiç yaşanmamış, delikanlı tıpış tıpış sahayı terk etmişti.
Hakem camiası olarak merak içerisinde sonucu beklemeye koyulduk.
Çok geç kalmadık…
Ceza kurulundan karar çıkıverdi bir çırpıda…
Bir yıl müsabakalardan men…
Basketbol camiasına yakışmayan birini salonlardan uzaklaştırdık diye alınan karara sevinecekken, yine öfkelendik.
Bir önceki maçta hakemlere ana avrat düz giden birine iki maç ceza veren İl Ceza Kurulu, bu kez aynı küfürleri kendilerine saydırana bir yıl ceza kesmişti.
Bunu kabul etmek zorumuza gitmişti.
Çok şükür elim kalem tutuyor…
Başladım yazmaya,
“Beden Terbiyesi İl Müdürlüğü Ceza Kurulu’na”
İki olayı kısaca anlattıktan sonra en vurucu, en ağır iki soruyu dilekçenin sonuna denk getirdim…
“Pek sayın kurul üyeleri, biz hakemlerin anaları çok değersiz de, sizin analarınız çok mu değerli?
“Bizimkilerinki tenekeden de sizlerinki altın kaplama mı?”
İki gün geçmeden Kuruldaki tüm üyelerin istifa ettikleri haberi geldi…
Kurul üyelerinden biriyle aylar sonra karşılaştık, söylediği tek bir şey vardı…
“Bizi rezil ettiniz ama yerden göğe kadar haklıydınız.”
(Yazarın Vak’a Nüvis adlı kitabından)