Şimdilerde müze olarak kullanılan, Samsun’un ilk spor salonu olan Yaşar Doğu, ev-iş-salon üçgenimin önemli bir parçası idi.
Yüzlerce basketbol maçında 18 yıl boyunca görev yaptım.
Sporcular ve antrenörler, tavizsiz, müsamaha göstermez, işini ciddi yapan bir hakem olduğumu bildiklerinden, ağızlarını açamaz, pek itiraz etmezlerdi.
İyi geçinirdik kendileriyle…
Burada yöneticileri tek tek saymadım, zira kendileri futbol maçlarını tercih ettiğinden basketbol ile pek ilgilenmezler, bu nedenle de pek tanışıklığımız olmazdı.
Gelin size bugün bir yaşanmışlık anımı anlatayım, biraz tebessüm edelim.
Yine bir gün, birinci amatör küme müsabakasında görevliyim.
Oyun kendi halinde seyrediyor.
Bir pozisyonda oyuncuya hata çaldım, ceza karşılığı iki atıştı.
Faulü yapan oyuncu itiraz etmedi, yaptığını biliyordu.
Ancak, kenarda oturan hoca, ayağa kalkmış, “atış yok, atış yok” diye feveran ediyordu.
Ona kalsa top oyuna kenardan sokulmalıydı.
Kendi fikriydi ancak benimkiyle örtüşmüyordu.
Hoca, kenardan bıdı bıdı konuşurken, ben aldırış etmeden atışları kullandırdım.
Gelin görün ki atışları kullanan oyuncu, ikisini de sayı yapamamıştı.
Oyun devam etti.
Basketbol hakemliğini bilirsiniz, sahanın içine pek girmez, pozisyonları kenardan takip edilerek yönetilir.
Hal böyle olunca da benclerin, yani yedek oyuncuların, görevlilerin ve antrenörlerin bulunduğu bölgenin yakınından geçeriz.
O itiraz eden hoca, takımı atışlardan sayı yemedi ya aklı sıra hak hukuk, gak da guguk ayaklarına bulaşarak, bana doğru seslendi:
“Gördünüz mü? Haksızlık ettiniz. Atışlar geçmedi, sayı yemedik. Allah bizimle beraber.”
Oyunu durdurdum, yanına gittim. Diskalifiye etmenin işareti olarak iki elimi havaya kaldırdım, “Çık dışarıya” dedim.
Çok şaşırmıştı…
İki elini açarak, “Ne yaptım ben hocam?” diye sordu…
“Basketbol 6 kişiyle oynanmaz, beş kişiyle oynanır” cevabını yapıştırdım.
Arkasına bile bakmadan soyunma odasının yolunu tuttu.
(Yazarın Vak’a Nüvis adlı kitabından )