Kovid-19’un insan yaşamına karşı olumsuzluklarını yazmaya gerek yok.
Yeryüzünde hemen her alana etki yaptı.
Hayatı durma noktasına getirdi, adeta tepetaklak etti.
İnsanoğlu görünmez düşmana kayıtsız, koşulsuz teslim oldu.
Çaresizlik geçen onca zamana rağmen sürüyor.
Üç önemli işlevi titizlikle yürütürsek, bu illete yenilmeyeceğiz.
Hijyen, maske, sosyal mesafe…
Uyan da var, uymayan da…
Biz uyanlardan olmalıyız.
Bugün tedirginlikler içerisinde spor müsabakaları oynanıyor.
Alınabilecek maksimum tedbirler altında, özellikle profesyonel unsur taşıyan branşlar yeni sezon adıyla faaliyetlerine başladı.
Başta futbol, voleybol, basketbol olmak üzere diğer branşlarda seyircisiz oynamaya alışıyor.
Daha doğrusu kovid-19 denen lanet mikrop, ister isteyin ister istemeyin zorla alıştırıyor.
Oysaki hiçbir spor müsabakası seyircisiz tat vermiyor.
Şerbetsiz baklava, mayasız ekmek, piyazsız köfte, tuzsuz yemek gibi…
Şanslı 20 kişiden biri dahi olsanız (Her takımın o kadar kişiyle tribünde yer almasına izin veriliyor) inanın zevk vermiyor.
Coşkusuz, heyecansız…
İnanın maçları evde televizyon başında izlemek daha zevkli.
Ya oyunu icra edenler?
Onlarda tedirgin, ürkek!
Keyif aldıklarını düşünmüyorum.
Performanslarından belli…
Oyun kalitesinin vasatın üstüne çıktığı bir maç gösterebilir misiniz?
Geçmiş sezonları kıyaslayarak…
Kalite yerlerde paspas olmuş vaziyette.
Az biraz spor dışına çıkıp bu konuda sitem edeyim.
Öğrenmek istiyorum…
Bize bu mikrobu bulaştıranlar, kaç ölüm sonrası deva ilacını piyasaya sürecek?
Ölüm kotaları ne kadardır?
Bilemiyoruz…
Şu aşı ortaya çıksa da bu illetten kurtulsak.
Hayat yeniden normale dönse, eskisi gibi korkusuzca yaşasak, maçlara gitsek, çocuklarımızı, torunlarımızı parklarda oynatsak, okula güvenle göndersek, tribünlerdeki yerimizi alsak, gönül verdiğimiz takımı coşkuyla desteklesek…
Şu üç günlük dünyada çok mu bir şey istiyoruz?