Başkent buluşmasında maç öncesi, Samsunspor’da Junior Tallo ve Burak Yılmaz, ev sahibi Gençlerbirliği‘nde ise Chibukie ve Aksel Aktaş’ın yoklukları vardı. Ligin ikinci yarısına double galibiyetle başlayıp, sonrasında tekleyen Samsunspor’un yeni bir galibiyet serisine start vermesini canı gönülden bekliyorduk. Son düdük çalındığında beklentimiz karşılık görmedi. Yine yüzümüz gülmedi.
Oyunun hemen başlarında atılan karşılıklı goller maçın zevkli, heyecanlı ve kaliteli geçeceğinin habercisiydi. Son düdüğe kadar da öyle oldu. Maç her iki takıma da gitti geldi.
Hani derler ya, “Zincirin en zayıf halkası kadar güçlüsündür” diye. Takımın en zayıf halkası Soner Gönül idi. Yenen golde sanki sevgilisinin yanında sahil turuna çıkmışçasına yürüdü. Topa müdahale etmedi – edemedi. Ev sahibi ekip Samsunspor savunmasının yumuşak karnını tespit etmişçesine ataklarını hep Soner üzerinden organize etti. Kaçırdıkları pozisyonlar gerçekten de önemliydi, ama gol bulamadılar. Bu da Soner’e şans olarak yazılması gereken bir durumdu.
Bursaspor maçında oldukça kötü bir oyun ortaya koyan Saviçeviç sahada kaldığı 35 dakikalık sürede yine aynıydı. Sayısız top kaybı ve pas hatası yaparken nedenini bilemediğimiz bir şekilde oyundan alındı. Yasin’siz bir Samsunspor, şekersiz baklava gibi. Yenilerden Sheldon Mıchael Louis Bateau gelir gelmez yedek kulübesine gönderdi kaptanı. Ama, benden söylemesi, siyahi oyuncu böyle oynamaya devam ederse bu kez kendisi oturur kenarda.
Uzatma dakikalarında önce Hasan, sonrasında da Tomane ile kaçırılan iki önemli pozisyondan gol çıkarılamaması büyük talihsizlikti. İkinci yarıya Hasan-Yasin değişikliğiyle başlanıldı. Maça kaptan olarak çıkan Antonıo Manuel Fernandes Mendes Tomane’nin bu unvanı sadece bir devre sürmüş oldu. Pazubantı Yasin’e devretti. Tomane gol atmasa da, her iki golün içerisinde gördük kendisini.
Gelelim Nurullah’a. İki metre boyun var. Ellerini de kullandığında eder sana 2.5 metre. Altı pasa ortalanan topu benim gibi seyrediyorsun. Adam savunmadan gelip kafayı çakıyor. Sen ne yapıyorsun? Boş çuval gibi yere yığılıyorsun. Oysa yanında, ötende berinde bir Allah’ın kulu yok! Niye yerdesin ki? İnsan dokunulmazlığın verdiği avantajı da, fiziğini de kullanır çıkar topu alır. Ah Nurullah ah!
Bir çift lafım da Cihan’a. Futbol basit bir oyundur. Oyunu basit oynayacaksın. Lüzumsuz fantastik hareket yapıyorsun. Ardından da sarı kartın olduğunu bile bile rakibinin ayağına basıyorsun ve oyundan atılıyorsun. Oldu mu, yakıştı mı ?
Organize olamayan, kazanılan her topu üç pas yapmadan kaybeden, rakibine geniş oyun alanları bırakan bir takımın başarılı olması ne kadar gerçekçi olabilir ki ? Ankara’dan yenilgiyle dönüle bilinirdi. Assolistler gibi sahneye çıkan Melih attığı gol ile takımının kurtarıcısı oldu.
Beraberlikler takımı hüviyetine büründük.
Kaybetmeyi de kazanmayı da unuttuk.
Bu gidişat nereye kadar, ne kadar sürer?
Bilmek mümkün değil…
Haydi hayırlısı.