Ada; dört yanı suyla çevrili kara parçasıdır.
Ama Çarşamba’da ‘ada’ derseniz bambaşka bir anlam kazanır bu coğrafi terim…
Ada mevkileri ırmağın kenarında, yalnızca bir kenarı suya komşu olan, diğer kenarları kara ile irtibatlı bir alandır Çarşamba’da…
Her iki yakada da birer ada vardır.
Batıyaka’daki ada, şu an otopark-yol ve pazaryeri olan bölümde kalıyordu. Doğuyaka’daki ada mevkii ise ondan daha büyük ve şu an peyzaj alanı-nostaljik Çarşambaevi-Göl Restaurant ve kano tesislerine kadarki olan alana sahipti.
Adaların; Çarşamba kültürü, spor, avcılık ve gençlik maceralarında çok önemli ve güzel hatıraları vardır. Her iki ada, ismi ile tabir edilen alanlar çayırlık-otlak alanlardı.
Kimseler yokken, mutlaka orada otlayan inekleri, koyunları görürdünüz…
Çoğu o mahallelerin insanlarının ahırlarındaki hayvanlardı.
Ama her iki adanın da en büyük özelliği birer ‘futbol sahaları’ olmaları idi.
Kanarya’daki Yeşilırmak Stadyumu’nda resmi ve özel müsabakalar yapılırdı.
Her iki taraftaki adalarda ise, Çarşamba ve Beldespor antrenman yapar, turnuva maçları oynanır, mahalle maçları ve minyatür kale maçları yapılırdı. Doğuyaka’daki ada mevkiinde; at yarışları, pehlivan güreşleri, panayırlar ve çeşitli etkinlikler yapılırdı.
Çarşamba kültüründe ve belli bir zaman diliminde yaşayanlarda ‘adaların’ çok güzel anıları ve güzellikleri saklıdır.
***
Ada sahili yüzmek demekti. Mahmuzdan Yeşilırmak’a atlamak, balık tutmak, eğlenmek, vakit geçirmek demekti.
Sabah 9’da adaya inip, akşam 8’de eve geldiğimizi bilirim.
Bir günde iki maç yapar, peşine ırmağa atlar, sonra da olta elde balık peşine düşerdik. Ada yaşamdı, hobi idi, stres atma merkezi idi bizler için…
Top oynarken adada otlayan hayvanların taze kemresine basıp çok üzerimizi mahvettik.
Eeee, ne yapacaksın? Doooğru ırmağa; temizlen, yeniden yallah topun peşine...
Bıldırcın avı da meşhurdu adalarımızın…
Her eylül-ekim aylarında gece saat 12 oldu mu Çarşamba’nın yarısı elinde sepet, el feneri, yakalama filesi ile doğruca adanın yolunu tutardı. Işıl ışıl olurdu ada…
Batıyaka’daki adaya erişim kolay olsa da Doğuyaka’daki adaya inmek bile zordu.
Küçük Hamam Sokak yolundan zaten 3 kişi yanyana zor geçiyordu. Güneşdoğdu’ların evinin yanında dar, yivdin ve otlarla kaplı, killi bir yol vardı. Yağmurlu havalarda inerken vızır vızır kaygan olurdu yol. Çok düşen olmuştur o patika yolda...
Efkar dağıtanlar, ilk şarabını orada yudumlayanlar, çilingir sofralarını açanlar da vardı adada…
Ada demek ve ada kültürü; bizde hayatı tanımak, insanları bilmek, Çarşamba’nın yapısını ve yaşamın bize getirebileceklerini analiz etmek demekti.
Ada yaşamı bilenler ve o dönemde yaşayanlar için; ne anılar, ne dostluklar, ne tecrübeler ve ne mutluluklar yaşatmıştır.
Bilen ve yaşayan bilir…
Şimdi adalar değişti, yerlerinde yeller esiyor. Çayır çimen gitti; bolca ağaç dikili, bir o kadar da bina dikili!
“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” derler.
Adalarımız şekil değiştirdi, adalarımız hatıralarını yitirdi, adalarımız mazide kaldı…
Adamı arıyorum. Çocukluğumuzdaki adaları çok özlüyorum. Adalarımızın özünü kaybettik.
Ada sahillerinde eski Çarşamba’yı, eski arkadaşlıkları, haylazlık günlerimizi, sadece çayırlık ve 2 kale direği olan ve de bize uçsuz bucaksız gelen o düz ortamı özlüyorum.
Geçmişimiz, güzel anılarımız, mutlu yıllarımız, küçük ama güzel yaşantımız acaba geri gelir mi diye kendi kendime soruyorum.
Eski ve hoş Çarşamba’yı unutamıyorum.
Acaba olur mu diyerek, ada sahillerinde bekliyorum.