Bir insanın kaç tane aşkı olur?
Çok sevdiğim işim ve ideallerim haricinde, benim 3 aşkım var.
Ailem, Samsunspor ve Çarşambaspor.
Çarşambaspor ile gözümüzü açmışız, doğal olarak vazgeçilmezimizdir kendileri…
Çocukken Fenerbahçe’ye ilgim ve flörtüm olsa da...
Ergenliğe geçişle asıl sevgilime, Samsunspor’uma bağlandım.
Belki çoook param pulum servetim yok.
Lakin parayla pulla ölçülemeyecek sevgimiz, inancımız, hayallerimiz, umutlarımız ve aşklarımız var. En zengin adamda bile bulunmayan sevgiler içimizde var.
Ama maalesef en büyük darbe en ağır üzüntüler en harap ediciler hep Samsunspor’dan geldi bize.
Yeter bizi üzdüğün, yeter artık bu kaos, yeter yaşattığın travma, yeter yeter artık yeter!
***
Umutlandık, bekler olduk, o sene bu sene dedik, bu iş biter dedik…
Sonuç yine hüsran. Sonuç aynı tas aynı hamam.
Gareziniz mi var kardeşim bu taraftara?
Kininiz mi var Samsunspor camiasına?
Bilerek mi yapıyorsunuz?
Yoksa bu işleri hiç mi bilmiyorsunuz?
Artık kelime hazinem tükendi, sizin bu durumunuzu anlatacak cümleler kuramıyorum.
Bütün beklentiler, hasretler, umutlar kum tanesi gibi avuçlarımızdan akıp gidiyor.
Sizin umurunuzda mı bilmem ama bizim umurumuzda.
Bize dert olan, size muhabbet oluyor demek ki. Bize sıkıntı olan, size masal geliyor sanki. Bize batan diken, size gül kokusu oluyor sanki.
Oh! Ne ala, gel bakalım yanı başıma Mualla!
80’li yıllardan başladığım takip sürecinde saat 15’de oynanacak maçına saat 9’da yer bulamayız diye aç susuz bitap girdim.
Üniversitede okurken taaaa Erzurum’dan kalktım sabah 5’de Samsun’a indim. Daha anamın babamın yüzünü görmeden, elini öpmeden sana geldim. Saat 13’de maçına yetiştim.
İşe girdim. Hafta sonu tatilimde cumartesi ve pazar günlerimi senin maçına göre ayarladım.
Hafta içi maçın varsa, amirimden yalvararak izin istedim.
Nişanlandım. Nişanlımı 2 saat gördüm, bir bahane ile senin maçına kaçtım.
Evlendim. Eve harcayacağım zamanı planladım. Geri kalan süreci sana harcadım Samsunspor.
Stadın yanında oruç açtım yawww. Oruç açtım. Bir şişe su ve 2 simitle seni yalnız bırakmadım.
Şeker ve tansiyon hastası oldum. Doktorlar, kilo dedi, genetik dedi, normal şey bunlar olur dedi.
Ama senin bu süreçte bayağı etkili olduğuna dair şüphelerimde olmadı değil.
Sen yenince sevindim, yenilince evde hep matem havası oldu.
Beni yenilince arayanlara, telefonda cevap veremedim.
Evdekiler sinirimden etkilenmemek için köşe bucak benden kaçtılar.
Akrabalarımın düğününe, eğlencesine, cenazesine, meclisine 1 saat katıldım.
Samsun maçı var. Gitmem lazım, vınnnnn ben maça!
Rahmetli babam ölmeden 1 hafta evvel hastanede kaldı. Ben gece kaldım. Anam gündüz. Annem gelince ben uykuya değil, vallahi Samsun-Konya maçına gittim.
Hanımı Beşiktaş’tan evirip Samsunsporlu yaptım.
Üzerine küçükken etraftakilerce zorla başka takımların forması giydirilen oğlumu, Samsunspor fanatiği kendi ellerimle yaptım. Zaten çocuk 12 yıldır Samsunspor depresyonu vakası yaşıyor.
Bu gidişle bu hastalık bitmeyecek gibi. Kendimizi yaktık. Çoluk çocuğu da yakıyorum.
Hayatımın kilometre taşlarının yönünde bile Samsunspor vardır benim.
Bilen bilir...
***
Artık Menemen maçı da işin tuzu biberi oldu.
Atılım beklerken, hüsranı bulduk.
Özgüven kayıp, mücadele yetersiz, güç kuvvet yok, oyun kurgusu evlere şenlik.
Eeeeee sonuç, ağla güzel Samsunspor taraftarım. Sen ağla, sen hep ağla!
Biz hep üzülecek miyiz? Biz hayallerimize hiç erişemeyecek miyiz? Biz habire bu kısır döngüye esir mi kalacağız? Biz hep sizin çilenizi mi çekeceğiz? Bize kastınız ne? Rahatlığınız bizi rahatsız ediyor. Umursamaz tavırlar bizi kahrediyor. Tedbir alınmayıp hep aynı şeyleri dejavu gibi yaşamaktan bunaldığımızı görmüyor musunuz?
Sahaya çıkan takım valla güven vermiyor!
Pespaye takımları adam ettik. Düşkünleri sevindirdik. Kötü giden takımların ümit kaynağı olduk.
Bu muydu bizim hakkımız? Daha doğrusu bu duruma nasıl ettik becerdik de yine geldik?
Formamızdan korkup peşinen 1 puan vermeye hazır alelade takım, bizden artık 3 puanı almayı çocuk oyuncağı sayıyorsa...
Rakibin en basit atağında korku yaratıp ecel teri döküyorsak...
Her yan top gol pozisyonu yaratıyorsa...
Bir tane bile ortaya kafa koyamayıp, en kazma adama kafa gölü attırıyorsak düşünmemiz lazım!
Kalecisi 3 adet olup, neskafe gibi 3‘ü bir kaleci etmeyen bir başka takım var mı merak ediyorum?
Topu alan rakip eve gider gibi elini kolunu sallayarak bizim 18 çizgisine sorgu sualsiz geliyorsa…
Sağ bek-sol bek rakipten 5 metre fark yiyor, stoper-libero nal topluyorsa...
Orta saha Allah’a emanet, yolgeçen hanına dönmüşse...
İleride şansına gol bulacak durumdaysak…
İşimizi karambole, şansa, hakeme, Allah2a bağladıysak...
Top yüzde 60 bizdeymiş. Tek kale oynuyormuşuz diye züğürt tesellisiyle avunuyorsak…
Vah gelmiş benim takımımın başına! Şimşekler düşmüş taraftarımın ortasına. Yıldırımlar düşmüş yönetimimin başına!
Bu gidişe kim son diyecek, kim neşter vuracak, kim takke düştü-kel göründü diyecekse desin. Bir an önce desin.
Sevgililerimden biri elde gidiyor.
Aşkım can çekişiyor. Aşkım ölüyor benim.
Hayallerimiz suya düşüyor. Ümit denizlerimiz kuruyor bizim.
Sen evet sen Samsunspor taraftarı ve dolayısıyla da ben.
Kaybediyoruz.
Yitiriyoruz.
Sevgilimizi, aşkımızı, şehrimizi, markamızı, takımımızı, tek ve biricik yarenimiz olan Samsunspor’u ellerimizden, avuçlarımızdan kayıp gittiğini görmenin ezikliğini bire bir yaşıyoruz.
Biri dur desin, biri bu aracın el frenini çeksin. Biri bu aşkı öldürmesin. Biri hayal trenimizin katarlarına yön versin. Biri Allah için DUR desin!
Yoksa ne aşkım...
Ne hayallerim…
Ne de sen kalacaksın bu gidişle...
“Samsunspor’um benim, biricik sevgilim...”