Herkes bir düşünceye kendi bakış açısından bakar; oradan yorumlar, oradan yargılar.
İnsanın doğasında bu var.
İster bilgili olalım, ister cahil…
İster sağdan bakalım, ister soldan…
İster yukarıdan aşağı, ister aşağıdan yukarı...
Nereden bakarsak bakalım ama doğru bakalım, düzgün bakalım, objektif bakalım…
* * *
Her şeyden evvel görmek ile bakmak arasındaki farkı algılayalım.
İkisi gerçekten çok farklı eylemlerdir.
Bakmak; yalnızca fark etmektir, üstünkörülük ya da göz ucu ile irdelemektir. Alıcı gibi değil de sorucu gibi davranmaktır. İlgisizlik ve unutkanlıkla incelemenin sonucudur.
Görmek; farkı yakalamaktır, ayrıntıyı algılamak, sorunun içine sirayet etmek-püf noktasına erişmektir. Analizdir, sentezdir, bilimle açıklanabilecek detaylar topluluğudur.
İşte sizin hayatınızın pusulası hep bu kavramlarla yönlenir.
Yalnızca bakarsanız yanılma şansınız artar. Doğruya erişim yolunuz sapabilir. Kişi hem kendi inandırıcılığını yitirebilir hem de güven kaybına uğrayabilir.
Oysa görürseniz detayı yakalarsınız; temeli kurar, sağlam kararlar alırsınız. Sorunu bilmeniz kadar çözüme de rahat erişime ulaşırsınız.
***
Hikaye bu ya; Afrika’ya ayakkabı satmak için ünlü bir şirket iki satıcısını saha çalışması için gönderir. Her ikisi de aynı bölgede çalışırlar, çalışırlar, çalışırlar. Şirket yaptıkları etüt sonuçları için her ikisinden de çok kısa ve net rapor sunmalarını ister.
1. görevli raporunu telgrafla çeker. Telgrafta şunlar yazılıdır: “Burası çok garip bir kıta STOP. Kimse ayakkabı giymiyor STOP. Burada insanlar çıplak ayakla geziyor STOP. Sanırım bu ayakkabı pazarından bize burada ekmek yok STOP!”
2. görevli de raporunu telgrafla çeker. Telgrafta şunlar yazılıdır: “Burası çok garip bir kıta STOP. Kimse ayakkabı giymiyor STOP. Sanırım biz müthiş bir pazar yakaladık STOP. Korkunç para kazanabiliriz STOP!”
***
Bir düşünceye, bir olguya bakış tarzımız insandan insana fark edebilir.
Ama unutulmaması gereken ve aslolan kavram; doğru tespitlerden, akıl ve mantığın süzgecinden geçenleri ayırt etmekten, bilimsellikle desteklenen olgulardan yana olanları almak ve benimsemektir.
Körü körüne olmayana olur demek, yakışmayana olmuş demek, uymayana uymuş demek size ne kazandırır?
Son zamanlarda toplum olarak işimize gelmeyenleri bakmak eylemi ile yorumlayanların hala inatla bu tavırlarını sürdürdüğünü görmek beni fazlasıyla üzüyor.
İki kere ikiye inatla 5 eder diyen, siyaha-beyaz, çirkine güzel diyenlerin sayısı görüyorum ki azalmıyor.
Tamam bakış açınız farklı olabilir, hayata bizim gözlüğümüzden bakmazsınız, bizim gibi düşünmeyebilirsiniz. Göbekten bağlı olduğunuz-diyet borcunuz olan insanları savunabilrsiniz, sizi anlamaya çalışırım. Ama bu kadar da olmaz! Bu; bakış açısını da aşar, mantığı da aşar, aklı da aşar. Şaşar da şaşar!
Allah’ın bildiğini kuldan saklamaya çalışmak nafile…
Kulların iyi bildiğini de alayıp-pullayıp, evip-çevirip yutturmaya kalkmak da nafile…
Her şey ayan-beyan ortada…
Gerçeği, bilineni kendi bakış açısı ile yutturmaya çalışmak artık yenmeyen bir bayat yemeği önümüze salçalayıp, soslayıp, süsleyerek bize sunmak gibi geliyor.
Kendi bakış açısını bir şekilde bize kakalamak gibi geliyor.
Miadı geçmiş bakış açısını bize yutturmaya kalkmak gibi geliyor.
Yemezler sağ olun ben tokum almayacağım. Yiyen varsa da afiyet bal şeker olsun.
***
Sizin göz ucuyla baktığınızı ben görürüm diyorsanız…
Sizin değer vermediğinizi ben dibine kadar araştırırım diyorsanız…
Sizin öylesine dediğinizi ben didik didik ederim diyorsanız…
Sizin umurunuzda olmayanı ben gözüm gibi sakınırım diyorsanız...
Ne mutlu size!
Hem gözünüzle hem de yüreğinizle bakıyorsunuz şu hayata!
Ne demiş büyüklerimiz: “Her gören bakar ama her bakan göremez.”