1960’lı yılların bir film ismidir aslında, ‘Batı Yakasının Hikayesi.’
Önce tiyatrosu sahnelenmiş, sonra da sinemada gösterimi yapılmış olan, Amerika’da New York Manhattan'da; Jetler ve Köpekbalıkları isimli iki farklı sokak çetesinin, etnik ayrılıklar nedeniyle çekişmelerini ve iki gencin aşkını anlatan bu filmin başrollerini; Natalie Wood, Richard Beymer, Russ Tamblyn paylaşmıştı. Bende seyretmiştim bu filmi…
Ama ben size bugün başka bir ‘batı’ yakasından bahsedeceğim.
Çarşamba’nın Batı yakasını anlatacağım size…
Çarşamba iki yakadan oluşur.
Batı ve doğu yaka…
Yani bilenlerce malum…
Ötçaaa geçe ve betçaaa geçe…
Irmağın karpuz gibi böldüğü, kaderin ağlarını ördüğü, aynı oksijenin solunduğu ama Selman kardeşinizin gördüğü Batı yakayı size anlatacağım...
***
Büyüklerim anlatırken pür dikkat dinlerdim.
Sanki bana Çarşamba; ‘Küçük, minyatür bir İstanbul gibi gelirdi.’
Çarşamba’nın bir yarısını Asya, diğer tarafını Avrupa gibi algılardım hep…
Ticaret, alış-veriş, resmi kurum varlıkları, bankalar yani paranın döndüğü mecra olarak bakıldığında; doğu yaka Avrupa gibi seyr-i alem veriyordu.
İkamet, eğitim alanları, yaşam kültürü, yapılaşma ve diğer sosyal etkinlikler açısından ise batı yakası ağırlığını hissettiriyordu.
Babamın dükkanının müdavimlerinden rahmetli Hacı İsmail amca anlatırken hep dinlerdim.
“Oğlum, Çarşamba’da dükkanlar, ticarethaneler hep bu tarafta (doğuyakada) idi. Türkler mısır, cılban (soya), buğday ve diğer ürünleri yetiştirir, getirip satar parasıyla ihtiyaç görürdü. Esnaflığa rağbet etmezdi. Türk esnaf azdı. Çapulacılık, terzilik, zahire işi yaparlardı…
Sanaatkarlar ve meslek erbapları ki kuyumcular, tacirler, nalbantlar, kepenk ustaları, makine ehli kişiler, demirciler ticarete yön verenler genelde Rum ve Ermeni asıllı idiler.
Dükkanları bu tarafta, evleri ötça geçede (Batıyaka’da) idi. Akşam oldu mu iş yerini kapatıp, o güzel, iki katlı, yüksek tavanlı, bahçeli, varsıllık anıtı evlerine giderlerdi” diye anlatırdı.
O evlerden kalan son birkaçını görme şerefine ben de nail oldum.
Şimdi yerlerinde yeller esiyor onların 7 katlı bina oldu hepsi...
***
Çocukluğumdaki Çarşamba’yı hatırlama seanslarında da aynı kader çizgilerinin izine rastlıyorum.
Evimiz, iş yerimiz, paranın yönü ve devlet erkanı her ne kadar çoğunlukla Doğu Yaka olsa da okullarımız (orta ve lise), parklar ve çay içme yerleri, o zamanki sosyal ve yaşam alanları olarak nitelendireceğimiz kafe ve benzeri pastane gibi kısıtlı alanların çoğu batı yakada idi.
Yemeğimiz, yatağımız, evimiz doğu yakada olsa da, yaşantı ve hayat, batı yakada olurdu.
Doğu yakada yok muydu, hiç mi bir şey yoktu diye düşünmeyin.
Vardı, vardı ama kısıtlıydı, batı yaka gibi şen değildi, daha gence, daha özgürlüğüne düşkünlere, daha baskılara başkaldıranlara hitap ederdi.
Doğu yaka daha ticaridir, daha çok paranın akışına göre hayat şekillenir.
Saat 18 oldu mu pek çok esnaf iş yerini kapatmış, evinin yolunu tutmuştur, sıcak çorbaya kaşık sallamaya başlamıştır bile...
Oysa batı yakada hayat gece 23-24’e kadar devam eder.
Bakkalı, marketi, manavı, kasabı, fırını açıktır batı yakanın…
Bizim geçede ekmek bulamayıp batı yakaya yani Ötçaa geçeye gidip çoook ekmek almışlığım vardır benim…
Doğu yakanın da kendine özgü yanları vardı.
Kişileri, yaşamları, olayları, sahip olduğu kendine has özellikleri...
Maceraları, kavgaları, vurgunları, aşkları, hüsranları, hikayeleri ve anıları…
Ama batı yaka, bizim nesil ve civarı için Çarşamba’da zincirleri kırmak adına yapılabilecek şeylerin ve idealler açısından yapılabileceklerin avantajlı ve bulunmaz noktası olarak hafızalara girmiştir.
Rekabet yok muydu?
Hem de nasıl.
Siyaset, futbol, sosyal yaşam, ticaret rekabeti kadar en çok rekabet kamusal yatırım ve bina açısından yaşanırdı.
Belediye başkanı hangi geçeden olsun?
Yeni yapılacak falanca kamu binası hangi tarafa yapılsın?
Çarşambaspor’un rakibi bir takım olsun. Batı yaka eksenli olsun, Beldespor olsun...
Bu ve benzeri oluşumları da yaşamadık değil…
Sonuçta arada yalnızca bir ırmak var; Yeşilırmak.
Toprağı, kaderi, lehçesi, yaşamı, geçmişi aynı ve geleceği bir olan Çarşamba var sonuçta…
Biz bir elmanın iki yarısıyız.
Aynı bahçenin gülüyüz.
Aynı ağacın bülbülüyüz.
İkimiz bir fidanın güller açan dalı, aynı teknenin balı, Yeşilırmak’ta kulaç atan suyun çocuklarıyız.
Karşıdan birbiriyle telepatik bağla konuşan, aynı suda balık avlayan, beraber gülen-beraber ağlayan memleketin çocuklarıyız.
Babaannem Sarıcalı kızı imiş. Hanım bile doğu yakalı Kurtahmetli’den…
Baba evim doğu yakada olsa bile, kendi evim, iş yerimiz batı yakada bizim
Asla yaka ayrımımız olmaz, aslında biz biriz…
Ama hayat akışı, yaşam ve sosyal aktiviteler açısından batı yakayı tek geçerim...
Batı yakasının hikayesi biraz farklıdır.
Batı yakasının felsefesi ve hayatımıza kattıklarını şimdi daha iyi anlamışım.
Kabuğumuzu kırmaya yardımcı olan, yeni ufuklar gösteren, maceralara yelken açan, hayata değer katan bazı dokunuşları vardır bizim batı yakasının bizlere…
Doğu kadar, batı yakada hayatımızı derinden etkilemiştir.
Kuzey ve güneyi tanımamıza yardımcı olmuştur.
Sağı solu anlatmaya çalışmıştır.
Önümüzü ardımızı aydınlatmıştır.
Geçmişten ders, gelecek hakkında ışık olmuştur biz hep…
Varol doğu yaka…
Sen çok yaşa ötçaaaaa geçe, yani batı yaka...