Dünya güzellerim, bugünün küçükleri-yarının büyükleri, saçının teline kurban olduğumuz, kıymetli varlıklarımız, biricik evlatlarım…
Size bugünkü mektubumda; hem ne kadar şanslı ve hem de bir o kadar da şanssız olduğunuz hususunu anlatacağım.
Sizin yaşınızdayken, bizim devrimizde böyle şimdiki gibi güzel imkanlar pek yoktu…
Kara önlükle okula gider, Alligator marka pis kokulu kurşun kalemi kullanır, silgi sert olduğundan bazen zayıf olan defter yapraklarını silerken parçalardık.
İskarpin hak getire…
Naylon-lastik ayakkabı…
Kışın da kara çizme!
Öyle marka marka spor ayakkabılar nerde?
Cicili bicili üniformalar ve kırtasiyenin en kralı valla sizde...
Teneffüs aralarında klasik yiyeceğimiz olan simit ile onun ayrılmaz arkadaşı gazoz dışında pek seçeneğimiz yoktu. Şimdi istediğini seçerken zorlanıyor çocuklar…
Maşallah menü zengin!
Bir de süt dağıtırlardı bazen, pasta da verirlerdi bize yesinler diye…
Ya sabahçı olurduk, ya da öğlenci…
Sizler gibi akşam 8’e kadar okulda kalmazdık.
Okula tabanvay (yürüyerek) gider gelirdik. Hayatta okula bir gün bile bir arabayla gittiğimizi dahi bilmem. Oysa şimdi ne güzel, çoğunuzun servisi var. 10 dakikada okuldasın. Çarşamba ortaokulu ve lisesinde okurken hele de kışın köprüde yediğimiz ve jilet gibi suratımızı yakan soğuğu unutmam ne mümkün?
Aklıma geldikçe ürperirim hep…
Okuldan sonra doğru top oynamaya, maça, haytalık yapmaya giderdik.
Yeri gelince dersimize de akşam çalışırdık.
Oysa siz gelir gelmez doğru sınavlara hazırlık için gömülün masaya, sorulara, kaoslara, gelecek kaygısına…
Üniversite sınavı bile iki aşamalıydı. Sizin sınavlarınız kadar stresli değildi valla…
En büyük lüksümüz sinemaya gitmekti. Oysa sizin elinizin altında her gün binlerce sinema var.
***
Belki imkanlar, şartlar ve fırsatlar bu kadar hızlı, bu kadar geniş ölçekli değildi.
Belki hayattan beklentilerimiz ve kaygılarımız sizinki gibi büyük değildi.
Ve belki de gelecek kaygısı kavramımız sizinkilerinki kadar çok değildi.
Ama acayip şeyler gördük biz. Acayip maceralar yaşadık biz. Sizlerin hayal bile edemeyeceği bir evrende, anlatsak da zor anlayacağınız güzellikleri yudumladık biz.
Arkadaşlığı, dostluğu, sırdaşlığı kana kana yaşadık.
Zorluğu, yokluğu, imkansızlıkları ve dayanışmayı doya doya yaşadık.
Kanka diyemedik birbirimize ama “İki gözüm, ciğerim, yoldaş, dostum ve gardaş” dedik seslenirken yanımızdakine…
Bye bye diyemedik bir türlü, “Hadi Allah’a emanet ol, kendine iyi bak, sağlıcakla kal” dedik her temennimizde…
Biz değişik bir nesildik ‘Z’ kuşağının çocukları…
Siz ‘Z’ iseniz, biz herhal ‘H’ veya ‘K’ kuşağıyız elllaaammm…
Biz ihtilalleri görmüş, baskıyı yaşamış, biraz sindirilmiş bir nesildik.
Sizler gibi daha 10 yaşındayken yurt dışı, master, beyin göçü hayallerimiz yoktu bizim…
En büyük hayalimiz bizim takımın şampiyon olması ya da hoşlandığın kızın sana bir bakış atmasıydı...
Sizler gibi 2-3 kat okul üniformamız yoktu, alınan takım elbise ile bir yılı tamamlama zorunluluğun vardı.
Cumadan pantolon-gömlek yıkanır, pazartesi sabahına ütülü hazır edilirdi. Öğretmen ödev verince ya kütüphaneye giderdin ya da 15-20 ciltlik ansiklopedilere müracaat ederdin.
Oysa şimdi nasıl?
Tıkla bilgisayara, şıp diye sunsun...
Siz hem şanslı ve aynı zaman çok şanssız bir kuşaksınız yorgun çocuklarım, çırpınan evlatlarım, zeki ama biraz da tembel evlatlarım…
***
Üniversiteye gittik, 24 metrekare odada 8 kişi kaldık.
Su akmazdı, karla yüzümüzü yıkardık.
Yemekler yağlıydı, anamızın yemekleri gözümüzde tüterdi. Mercimek ve fasulye baş tacımızdı. Haftada pilav 1 kere bulgur 4 kere çıkardı.
İnanın şu anda sizdeki imkanların 10’da 3’ü bizde yoktu.
Evden para gönderirler, gurbette sayıyla harcardık.
Ama arkadaşlığın, muhabbetin, eğlencenin en kralını yaşardık.
Siz; inanın bizim yaşadıklarımızın çeyreğini bile hayal edemezsiniz.
Yargılarınız, bakış açılarınız, değerleriniz ve beklentileriniz bizden çok farklı canlarım, küçük dostlarım, oğullarım, kızlarım…
Mutluyduk, azla yetinirdik, bulamazsak ağlamazdık, bulursak da ne oldum delisi gibi davranmazdık, kaybetsek de pek sallamazdık.
Oysa yeni nesil çok iddialı, çok daha hırslı bizden…
Tabii beklentilerle beraber hüsranlar da çok oluyor böylelikle…
Size bugün mektubumda birbirimizi biraz mukayese ettim.
Sizinle bizi kıyasladım…
Ne kadar şanslıysanız, ne kadar bize göre avantajlıysanız da bizim yaşadıklarımızdan tatmadığınız için, bir tatlı zaman diliminde yaşamadığınız için, unutulmayan anılar biriktiremediğiniz için, doya doya-sindire sindire ergenliğe geçemediğiniz için sizi biraz şanssız da görüyorum.
Biz ilginç ve kendine münhasır bir nesildik. Siz bizim yaşadıklarımızdan da ders alın. Siz; bizim iyi yönlerimizi alın. Pısırık ve yanlışlarımızı asla almayın. Ama sakın bizi de hafife almayın…
Zeki, akıllı, pratik, kolaycı ve biraz tembel olan ülkemin çocukları...
Karınca gibi çalışkan, tilki gibi kurnaz, aslan gibi yürekli olun. Temiz kalpli olun, güzel ruhlu olun, Atatürk’ün evlatları olun…
Ne olursanız olun, en iyisi olun…