Deli Dumrul’u hiç duydunuz mu?
Hani şu mitolojik hikayelerde adı geçen, yol kesen şahsiyet…
Hikayelerdeki Deli Dumrul'un susuz derenin üzerine kurduğu köprüden "geçenden beş akçe, geçmeyenden on akçe" alması Türk halk kültüründe bir deyim haline dönüşmüş durumdadır. Bu ifadeye bazen şu şekilde de rastlanır: "Geçenden otuz, geçmeyenden döverek kırk akçe alına…”
Ali Baba’nın hikayelerindeki Kırk Haramileri de bilirsiniz…
Çalan, yağmalayan, haydutlar, çapulcular…
Eğer bugün onlar yaşasalar veya karşı karşıya gelseler bu angarya işleri hiç yapmazlar, halkı kibarca öperek bu işi hallederlerdi!
“Ne gerek var şiddete; güzel güzel, seve seve de yapılıyormuş bu işler…” diye el ovuşturarak icraat yaparlardı.
Ama rekabete de ederlerdi zannımca...
“Sen mi fazla topladın, yoksa ben mi?” diye…
***
Memlekette her şey vergi; memleket vergi cenneti…
Sokağa çıkıp adım attığımız ayakkabıdan…
Yolda yediğin simide…
Konuştuğumuz telefondan, içtiğin sigaraya…
Yediğin ekmekten, gittiğin tuvalete bile vergi ödeyen ve hem de çok vergi veren bir toplumuz.
Utanmasalar soluduğumuz havaya bile vergi alınır. Korkuyorum o bile yakında gündeme gelebilir. “3 kuruşluk nefes aldın tosla bakalım vergisini!” diyecekleri gün gelir diye bekliyorum valla…
Vergiyi, hele de en çok vergiyi genelde bordro mahkumları diye adlandırılan memur ve işçiler ile asgari ücretliler veriyor. Hem de maaşı almadan peşin peşin...
Bu çarpık düzen düzeltilemiyor.
Bütçe açığı dar gelirliyle kapatılıyor.
Modern haraç yöntemi gibi vergiler inecek balyoz misali kafamızın üzerinde durmaksızın geziniyor.
Bıktırdı bu vergiler, harçlar…
Deli Dumrul ile Kırk Haramileri bile kıskandıracak şekilde mekanizma işliyor.
Tarımda mazota-benzine, tohuma, gübreye var ama alyansa, pırlantaya yok!
Tuza, buza, saza vergi var ama lüks tüketime yok!
Geçmediğimiz köprüye, gitmediğimiz yola, görmediğimiz yatırıma, kullanmadığımız hizmete vergi var ama aldığınız yata, tekneye, gemiye vergi yok! (Naapsak sabah işe gitmek için yat mı alsam acaba?)
Bu kadar yük artık ağır geliyor. Sistem takır takır işliyor. Paralar cebimizden tıkır tıkır çıkıyor.
Asgari geçim seviyesinde yaşamak çizgisinden 1 milim yukarı çıkamayan halk, vergi ve fuzuli ödemeleriyle artık baş edemiyor.
Vergi kaderimiz, vergi prangamız, vergi ömür boyu yaşantımızdaki yükümüz oldu bizim…
Arabana aldığın benzinin esas maliyeti, neredeyse satış rakamının 3’te 1’i…
Arabanın fiyatı içinde aynı oran geçerli.
Vergisiz fiyatlar ile alınsa birçok ürün, garibin-fukaranın sofrasında yer bulacak. Halkın karnı biraz olsun doyacak.
Basit bir elektrik faturasının gerçek tüketim bedel total tutarın yüzde 50’si civarında.
Yüzde 10’u dağıtım bedeli, yüzde 15’i kayıp-kaçak, gerisi vergi…
Açıklar, zararlar, tahsil edilemeyen işler halkın temel ihtiyaçlarından yüklenilerek tahsil ediliyor.
Ama deniz bitti…
Yok! Yok!
Vatandaşta da bir şey kalmadı. Yok artık yok!
***
Bugün yaşasaydı Deli Dumrul, Kırk Haramilerle savaşır mıydı?
Yoksa her iki tarafta birbirlerine bakarak:
“Boşuna adımız kötüye çıkmış, adamlar güzel güzel bu işi hallediyorlar. Kıskandık valla” mı derlerdi?
Hadi yorumu siz yapın…
Kalın sağlıcakla.