Eskiler olsa şöyle derlerdi: “Benim çocukluğumda boyum kadar kar yağardı. Ben küçükken yağan kardan dolayı, karşı eve tünel açıp gitmiştik. Ben küçükken çatımızdan iki metrelik buz sarkardı.”
Gülerdik, inanmazdık ama o anlatılanlar gerçekti.
Kısmen ve biraz da olsa biz de yaşadık.
Nerde o eski kışlar…
Ne demiş duvar yazısı şairi:
“Yaz yazlığını bilecek. Kış kışlığını…
Kız kızlığını bilecek. Puşt puştluğunu…”
Her mevsimin, her döngünün bir mizacı var.
Yaz ısıtacak, kış soğutacak, bahar coşturacak, hazan hüzünlendirecek.
Ama mevsimler karıştı.
İnsanlar gibi mevsimler de değişti.
***
Değişen dünya ikliminde suçlu arıyorsanız ben size küçük bir ipucu vereyim. Küresel ısınma!
Nasıl oluyor, neden oluyor, kimler sebep oluyor, ne kadar zamanda etkisi görülecek, nasıl bu dertle cebelleşiriz diye sorarsanız; 5 ciltlik ansiklopedi gibi biz yazı ortaya çıkar.
Buna ne benim vaktim ne de sizin gözleriniz yeter!
Kısaca anlatalım: İnsanoğlu doğanın dengesini (!) bozmaya başladığından beri, bu ısınma da her geçen gün hararetleniyor. Çevre kirliliği ve gazlar atmosferde olumsuz etki yaratıp gelen güneş ışınlarının dünyada sera etkisi adını verdiğimiz bir olayı tetiklemesini sağlıyor. Geri dönüşemeyen ışınlar sıcaklık etkisi yapıyor. Her şey allak bullak oluyor, mevsimler değişiyor, meyveli ağaç hasatta iken yeni çiçek açıyor. Mevsimler bununla kalmayıp yer değiştiriyor, meteorolojik yağış düzeni bozuluyor. Kışın yağacak yağış yaza kalıyor, o yağışın da bize faydası olmuyor. Hatta taşkın adını alarak zararı oluyor!
Ohhh kısaca ve özetle anlattım.
En kestirme ve basit anlatım bu…
Kısaca ve özetle şunu da diyelim ki: Bozulan dünya düzeni mali, ekonomi, insani ve fiziki açıdan olduğu kadar, kimyasal ve biyolojik olarak da kendini hissettiriyor.
Çevre değerleri ve ekoloji bu süreçte had safhada dejenere oluyor.
Her dejenerasyon tüm canlıları etkiliyor.
***
İklim değişiklikleri ve küresel ısınmaya bağlı olarak, makro ölçekte dünya gezegeni gibi mikro ölçekte de ülkemiz ve yöremiz etkileniyor.
Yağış rejim düzensizlikleri ve ısınmaya bağlı olarak bir tehlike kapımıza geldi: Kuraklık...
Yöremiz, ülkemizdeki yağış havzaları açısından bir derece şanslı ve zengin olsa da bu tehlikeden ve getirebileceklerinden etkilenmememiz elde değil.
Yağmayan kar, azalan yağmurlar, su toplama alanlarındaki doluluk oranlarının düşüklüğü bizi tedbirli olmaya sevk ediyor.
Kuraklık kapımızı çalıyor!
Başta içme suyu, peşi sıra tarımsal sulama ile endüstriyel kullanımlar ve diğer kullanım alanlarındaki ihtiyaçlarımız ve de tüketimleri açısından düşündüğümüzde şapkayı önümüze koymanın zamanı geldi de geçiyor.
Acil stratejik eylemler, vatandaşların bilinçlendirilmesi, tüketimde tasarruf, geri dönüşümleri gündeme getirmek ve diğer altyapı tedbirlerin genişletmek ilk yapılması gerekenlerdir.
Su yoksa hayat yoktur!
Kuraklık ve susuzluk çok ciddiye alınması gereken ve hayati durumlardır.
Bardağımıza koyacağımız bir bardak suyun macerasını bilirsek ancak suyun önemini kavrarız.
Ağaca verdiğimiz bir kova suyun, fabrikadaki imal edilen ürünün ortaya çıkmasına neden olan suyun nasıl sağlandığını öğrenirsek suyun değerini anlarız.
Bitince değil…
Kalın sağlıcakla…