Küçükken sofraya oturduğumuzda, büyüklerimiz hep söylerdi:
“Çok ekmek yeme! Aptal olursun!”
Maalesef bu sözün gerçekliği bilimsel olarak da kanıtlanmış.
Ekmeğe gayret gösterenler de aşırı tüketimin insan beynini küçülttüğü bilahare o kişide Alzheimer hastalığına yakalanma riskinin de yükseldiği tespit edilmiş.
Çare ne?
Çare; protein, vitamin ve omega yağları başta olmak üzere dengeli beslenme...
Yani et, süt, yumurta, balık, sebze, meyve, çerez vs…
Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim…
Maşallah zengin mutfağı menüsü gibi saydıklarımız değil mi?
Ya da “Ben bazılarını alır, yiyebilirim ama neyse de asgari ücretli biri bunları nasıl alıp da evine nasıl götürecek?” dediğinizi de duyar gibiyim.
Doğru nasıl alacak?
Alamayacak!
Bu şartlarda alamayacak, istikamet ekmeğe devam!
***
Sağlıklı toplumlar, sağlıklı bireylerden oluşur.
Karnı aç kişi üretemez, çalışamaz, sağlıklı karar veremez.
Verdiği kararların yanlışlığının faturasını da torunları öder.
Yanlış beslenme = yanlış toplum denkleminin kısa öyküsü budur. Nasıl beslenirseniz öyle kararlar alırsınız. Ayık, sağlam, rantbl düşünen kafanın kararı ile ekmek içi gibi kof kafanın kararı bir mi?
Tamam, beslenme alışkanlığımızda var, biliyoruz…
Karbonhidratlı yiyecekleri seviyoruz.
Toplum olarak ekmeği seviyoruz.
Ne bulduysak içine sokuşturup yiyoruz.
Köfte bulduk köfte…
Sucuk bulduk sucuk…
Yumurta, peynir, zeytini anladım da…
Patates koyulduğunu, tatlı koyulduğunu, makarna ve hatta lahmacun bile koyup yenildiğini de biliyor muydunuz?
Lezzet zevkinden ziyade ihtiyaçtan hasıldır bizim ekmek sevdamız…
Karnımız o doyurur, küçük yiyeceklerin büyük eşlik edenidir o…
Onunla tüm günü geçiren, onun enerjisi ile evinin rızkını yani yine ekmeğini taştan çıkaran bir ulusun evladıyız biz…
Kutsaldır, asildir, nimettir, sofranın baş tacıdır ama…
Fazlası da her şey gibi zarardır.
***
Sofrada yemek bekleyen garibanın bir elinde kaşık varsa, diğer elinde mutlaka yemeğin suyuna bandıracağı ekmek vardır.
Sokakta oynayan çocuğun bir elinde domates-hıyar varsa, öbür elinde mutlaka ekmek vardır.
Madendeki işçinin, fabrikadaki emekçinin, tarladaki rençberin, kışladaki askerin, okuldaki öğrencinin katığı öncelikle ekmektir; yani karbonhidrattır.
Kısıtlı protein ve vitamin alımına karşın bol bol karbonhidrat, bol bol ekmek…
Ekmek de alınacak vücuda tabi, onun da sağlık açısından yeri doldurulamayacak önemi var illaki…
Ama yeteri kadar…
Ama gereken kadar…
Ama vücudun ihtiyacı kadar…
Fazlası?
Eee anlattım ya yukarıda…
Fazlası zarar.
Her şeyin fazlası gibi o da zarar!
Beyne zarar…
Karbonhidrat fazlalığı zehir etkisi gibi…
Beynin düşünce kabiliyeti azalıyor…
Sağlıksız düşünceler, sağlıksız kararlar, sağlıksız adımlar…
Sağlıksız yarınlar…
Sağlıksız memleket, sağlıksız nesiller…
Ama ne etsin bordro mahkumu memur, ne etsin işçi arkadaş. Dükkanını zor işleten esnaf, ekmeğe devam günde 8 ekmek, 10 ekmek, 12 ekmek…
Tüket ekmek, Ye ekmek. Bandır bandır ye ekmek!
***
Çalışmayan kafa, sorgulamayan beyin, kayıtsız kalan toplum.
Ne dersiniz yaşadığımız sağlıksız ortamın aşırı tükettiğimiz ekmek sayesindeki karbonhidrat zehirlenmesi ile alakası var mı?
Ne dersiniz?
Çok doğru tebrik ederim.