Müzik ruhun gıdasıdır.
Kahvaltı, öğle, akşam yemeği ve ara öğünler; hepsi mideye hizmet eder.
Ama müzik öyle mi? Müzik; ruha, duyguya, düşüncelere besin sağlar.
Biliyor muydunuz?
Müzikle büyütülen bebeklerin ilerleyen yaşlarda daha sakin, zeka gelişimi ve duygusal gelişim açısından avantajlı olduğu uzmanlarca ortaya konulmuş. İlginç değil mi?
Ana sütü gibi, mama gibi, çorba gibi, ekmek gibi, yemek gibi, su gibi vücudun yaşaması için gereken gıdalar kadar taaa bebeklikten itibaren ruhunuzun da gıdaya; yani güzel namelere, hoş ninnilere, rahatlatan şarkılara, coşturan ritimlere, duygulandıran ezgilere ihtiyacı var.
“Dandini dandini dastana” ile başlar kulağımıza gelenler…
“Uyusun da büyüsün” ile büyürüz.
“Bir aslan miyav der…” ile çocukluğu aşar,
Aşk ve sevgi anlatan şarkılarla ergenliği…
Müslüm Baba, Sezen Aksu, Kayahan, Orhan Gencebay, Kubat, Sibel Can, Aşkın Nur Yengi, İbrahim Tatlıses, İsmail YK, Mustafa Sandal, Hadise, Ajda Pekkan, Tarkan, MFÖ, Mor ve Ötesi ile ismini sayamayacağım yüzlerce sanatçının ezgileriyle ya da Iron Maiden, Pink Floyd, Depeche Mode, Adelle, Celine Dion hatta Rihanna gibi yabancı grup ve şarkıcıları dinleyerek gençliğimizin damarda akan kanının ritmini düzenler.
Bir İhtimal Daha Var, Samanyolu, Aldırma Gönül, Tamirci Çırağı, Huysuz ve Tatlı Kadın, Gülpembe, Çarşambayı Sel Aldı ile alaturka…
ABBA şarkıları, Beatles Klasikleri, Boney M ezgileri, Scorpions efsaneleri, James Last Orkestrasının muhteşem alafranga ezgileri ile de orta yaş ve üzerimizin o güzelim hatıralarını canlı tutarız.
Hiçbir şey bilmesek bile askerde söylenen “Yaylalar Yaylalar” türküsünü ıslıkla çalarız.
Vesselam karnımızı doyuran ekmek peynir zeytin gibi…
Ruhumuzu da sessizce mırıldanarak, eşlik ederek, bangır bangır bağırarak, kafa sallayarak, alkışla tempo tutarak, enstrüman çalarak, şarkının hakkını vererek ya da detone olarak, sözleri unutarak, söyleyenden de iyi performans sunarak veya kalbimizle ve duygularımızla süsleyerek söyleriz.
Bir şekilde ruhumuzu besleriz.
***
Her ne kadar anam beni mama ve yemek açısından eksiksiz büyütse de (!), ilerleyen zamanlarda kendi kendimi keşfettikten itibaren müzik ve musiki açısından daha da aç olduğumu anladım.
Necat amcamın yanında parkta çalan orkestraya tef çalarak eşlik eden 7 yaşındaki çocuk olarak kafaya koymuştum.
Ben de gitar çalacam…
Ben de müzisyen olacam…
Hele de Cem Karaca, Barış Manço ve diğer sanatçıların Samsun Yaşar Doğu Kapalı Spor Salonu’ndaki performanslarını seyreden ben, artık zapt edilemez emellerle savaşıyordum.
Evimizin balkonunda süpürge sapını enstrüman olarak güncel şarkıları konser formatında bağıra-çağıra mahalleye dinlettikten sonra her Türk çocuğu gibi halamdan kalan-ablamdan bana miras olan mandolin ile müziğe merhaba dedim.
Beni mandolin kesmedi.
Rahmetli babam küçük bir cura aldı, peşine saz aldı.
Ee onlar da kesmedi!
Rahmetli Ünal amcam İstanbul’da Karaköy Tünel’den bana İspanyol Gitar aldı.
Benim serüven başladı.
Önce İspanyol gitarı Mehmet Demiral arkadaşımla elektro haline getirdik, peşine anfi yaptı.
Onlar da kesmedi hakiki bir elektrogitar ve iyi bir amfi aldım.
Çaldım da çaldım, çaldım da çaldım.
Kimselerde kafa bırakmadım.
Konu-komşu, eş-dost…
Mahallenin canına okudum!
Ama başta babam ve ailem bana engel olmadılar. Niye mi?
Merak ettiniz değil mi?
***
Her evladını düşünen sizler gibi onlar da benim okuyup-üniversite bitirip adam olmamı istiyorlardı.
Ama aynı zamanda kötü şeylere, fena alışkanlıklara, berbat arkadaşlara, içkiye-kumara ve bilumum zararlı şeylere de bulaşmamamı istiyorlardı.
İşte müziğe olan sevgim, tutkum, aşkım beni inanın o korkulan-öcü yerine konulan alışkanlıklardan uzak tuttu.
Müzik sayesinde hep akıllı, saygılı, güzel konuşan, bilgili, eğitimli, adam gibi adam insanlarla hasbıhal oldum-tanıştım-dostluk ve arkadaşlık kurdum.
Rahmetli Yaşar Gömeç abimi, Ahmet Sabri Karataş hocamı, Mehmet Demiral’ı, Zabit Yüksel’i, üniversiteden arkadaşım sanatçı Yalçın Bostancıyı, Ufuk’u, Org virtüözü dahi adam Gürsel Gümüş’ü, Altan abimi, Ahmet Temuçin’i, Vahap’ı, Haldun’u, Şahin Düzgün ve nice güzel insanı müzik sayesinde tanıdım.
Müzik sayesinde hep artı kazancım oldu mesela; okulda, üniversitede, askerde, iş başvurusunda…
Hobi olarak yaptığımı söylediğimde bana pozitif bir ayrımcılıkla dönüşümlerini yaşadım hep…
Müzik ile uğraşımdan dolayı hiç kaybım olmadı hayatta…
Aksine kazandım, aksine kazandım.
En önemlisi de çok güzel dostlar kazandım.
Kötü arkadaşım olmadı dersem inanmazsınız değil mi?
Birçok akrabamın, yeğenimin ve tanıdıklarımın çocuklarının müzik ile ilgilerini gördükçe onların annesi ve babası gibi ben de gururlanıyorum.
Her ne kadar benim oğlanlar pek bu işe heves etmeseler de aslında onların da iyi bir müzik kulağına sahip olduklarını, ritim duygularının sağlam olduğunu ve detone olmadıklarının da farkındayım.
Keşke bana çekselerdi…
Ruhu, davranışları, tavırları ve duyguları güzel olur; müzik dinleyen, müzikten hoşlanan ve musiki ile iştigal eden insanların…
Karnı aç olsa da bilinci tok olan, çok iyi maddiyata sahip olmasa da manevi açıdan zengin ve duygulu insandır müzikle uğraşan şahsiyetler…
Paramız olur olmaz, yiyebiliriz-aç kalabiliriz; sağlıklı olabiliriz ya da hasta olabiliriz…
Amma dostlar vücudun dinçliği için, kafanın rahat etmesi için, dünyanın gamının kederinin yükünü hafifletmek için ya müzik dinleyin ya da ıslık bile olsa çalarak müzikle uğraşın derim.
Bakın nasıl genç kalacaksınız.
Demedi demeyin…
Deneyin.
Hoşçakalın…