Sezon bitti…
İyisiyle kötüsüyle, günahıyla sevabıyla, ümitleri çilesi ile koca bir sezonu sonlandırdık.
Ne demiştik, “Sezon bitince konuşacağız, takıma zarar vermek yok!”
Sözümüzü tuttuk. Şimdi saz bizim elimizde.
Artık bam teline mi basarız, tiz tellerde mi geziniriz?
Şimdi konserimiz başlıyor!
***
Önce şikayetim futbolcu kardeşlerimizden olacak.
Arkadaş, siz bizi delirtmek mi istiyorsunuz?
Arkadaş, Samsunspor taraftarına ve camiasına gareziniz mi var?
Sabır taşı olsa bizim yerimizde çatlardı!
Test mi ediyorsunuz bizi?
Yoksa bu cefakar camia ile dalga mı geçiyorsunuz?
Sizi bize parayla mı verdiler? Yoksa sayarak mı verdiler?
Affedersiniz de kendinizi ne sanıyorsunuz?
Ne olduğunuzu gördük. En pespaye rakipler karşısında bile bize çile çektirdiniz yahu! En zayıf rakipler karşı “Acaba yenecek miyiz?” soruları kafamızda maça çıktık.
Küme düşen takımlardan çekinerek, “Aha şimdi golü yiyeceğiz!” korkusuyla maçı tamamladık. Tek bir kere bile, şu taraftara arkasına yaslanarak rahat bir maç seyrettirmediniz. Tek bir maçta korku filmi izler gibi maçı seyretmediğimiz bir an hatırlamıyoruz. Hep sindik… Hep yıldık… Hep depresyonda yaşadık…
Millet kanser oldu sayenizde!
Bunu yaşattığınız için gurur (!) duyabilirsiniz.
***
Teknik ekibin günahı yok mu?
Var… En az topçular kadar var…
Kovid-19 döneminde, maşallah takımda hasta olmayan kalmadı.
“Kardeşim siz nasıl profesyonelsiniz? Nasıl kendinize dikkat etmezsiniz? Niye kendinizi koruyup bakmazsınız?” deyip önlem almıyor, azarlamıyor. İşte buna akıl sır ermiyor!
Antrenman ve kondisyon eksiği bazı maçlarda kendini gösterdi.
Taktik ve oyuncu değişikliklerinde bile çok hatalı maçlar geçirdik.
Motivasyon ve şampiyonluk mantalitesi açısından birçok pozisyonda ofsaytta kaldık!
Topçuları tavsiye eden ve transfer ettiren zihniyete ise kimsenin aklı ermedi zaten.
Şu takımın kaderi oldu, yabancı futbolcu transferinde fiyasko yaşamak!
Afrika’nın ortasındaki bir ülkedeki, bilmem ne kabilesinden Gulugulu adındaki adamı alın gelin valla bunlardan daha iyi performans yapar. Daha da kolayı parkta seyyar tablada saat satan kara bir çocuğu alın getirin valla transfer ettiklerimizden daha iyi çıkar.
Haa şanssızlık yok mu? Bazen bu işler olur mu demek istiyorsunuz?
Olur, olur tabii…
Olur da hep mi olur? Hep bize mi olur, hep piyango bize mi vurur?
Oyuncu transferi ve özellikle yabancı transferlerindeki kötü kader bizim alın yazımız olmuş da haberiniz yok!
Bu kara yazgıyı silmekten başka çaremiz de yok anlaşılan.
Ulan Allah’ın diğer takımlarında oynayan, 3-5 bin dolar aylık alan tazı gibi adamları görünce sinirden TV kumandasını bu işte vebali olanların kafasına atasım geliyor vesselam!
***
Paraysa para… İmkansa imkan… Takımını süper ligde görmek isteyen başkana sözümüz yok. Ama sayın başkan da tüm yükü üzerine almamalı. Kendine, her taşı sırtına vurarak taşıma görevini yüklememeli. Yönetim kurulu ve yardımcılar ne yapar? Her şey ile başkan muhatap olacaksa buna ne güç yeter, ne zaman yeter, ne sinir yeter ne de para yeter!
Başkanın vazifelerini kolaylaştıracak, yardımcı olacak, ışık tutacak bir ekibi göremedik. Silik bir görüntü arz eden yardımcı güçler daha etkin olmalıydı.
***
Cefakar, sabırlı, sevgi dolu, heyecanlı, can-ı gönülden seven, kendini paralayan, ümidini kaybetmeyen, takımına amatörde bile olsa sahip çıkan Büyük Samsunspor taraftarı sana hiçbir şey diyemem.
Senin sevgindeki bir milim bile azalmayan aşkını sorgulayamam.
Gidemediğin tribünler yerine, televizyondaki heyecan ve beklentilerini ifade edemem.
En zor andaki sahip çıkmanı, desteğini unutamam.
Anandan, babandan, evladından sonra değer verdiğin bu takıma olan sevgini anlatamam.
Sana kimse bir şey söyleyemez, eleştiremez, yan bakamaz.
Sen Samsunspor’sun, sen bu sevginin asıl ruhusun, sen kırmızının yanındaki beyaz, kara yazgısını kırmak için çırpınan gerçek taraftarsın.
Büyük Samsunspor taraftarı.
Sen, bu filmdeki tek masumsun!
Bu filmin esas yıldızı, bu alemin gerçek kralısın.
Hoşçakalın, Samsunspor’da kalın.