Hollanda… Yani Netherlands…
Anlam olarak “Alçak arazili bölge, Çukurova, taban arazi…” diye adlandırılıyor.
Ülkenin arazileri çoğunluklu sulak, çukur, ağır bünyeli, sorunlu arazi yapısında…
Hatta deniz kotu altında kalan araziler bile var.
Ama adamlar tarımda birçok ülkeden fersah fersah ileride…
Nasıl oluyor da oluyor?
***
Tarımında devrim yapmış bir ülke…
Adamlar değil Avrupa…
Dünya çapında rekabet ediyorlar.
Kıskanıyor musun diye soruyorsanız?
Evet, kıskanıyorum. Ve hatta çatlıyorum!
Konya ilimizin yüzölçümüne yakın bir ülkenin kıskandıran, imrendiren, hayret veren halinden…
Şaşırıyorum, çözmeye çalışıyorum…
İnceledikçe de “Allah Allah!” diyorum.
***
Tarım alanları kısıtlı olan bu ülkenin bazı mucizevi olguları var.
Dünyanın tarım ürünleri ihracında 2. ülke konumuna erişmeleri bile bunu açıkça gösteriyor.
Aslında teknoloji ve sanayi ürünleri de olan, global ölçekli şirketlere sahip bir ülke Hollanda...
Endüstri kadar tarıma da yönelmesinin asıl nedeni; hayatın tamamen ekonomi üzerinde olamaması ilkesini benimsemesinden geliyor. Anlayacağınız Hollanda, uçak-elektronik vs. şeylerin ötesinde zirai üretimin ve tarımın-hayvancılığın çok önemli olduğunu birçok kişiden ve ülkeden evvel kendine düstur edinmiş.
Nasıl bu hale gelmişler?
İşte esas sorulardan biri bu: Adamlar çiftçiyi, üreticiyi organize etmişler. Her üründe bu böyle.
Bizdeki gibi darmadağın-paramparça değil!
Verimlilik ve ekonomik yetiştiricilik esas ilke ihraç ettiği ürünlerin verimi de müthiş.
Mesela normalde 1 kg. domates yetiştirmek istenildiğinde tüketilen takriben 126 litrelik su tüketimini adamlar 8 litre ile yapabiliyorlar. Optimum ölçekte gübre, milimetrik hesaplanmış girdiler…
Mübarek uzay üssü gibi…
Her şey bilimsel.
Yapılan araştırma ve sonuçlar bizim gibi kısıtlanmıyor. Üniversite raflarında saklanmıyor.
Direkt olarak çiftçiye yansıtılıyor. Anında çiftçi bilgilendiriliyor. Aslında film de burada başlıyor.
Bilgi İletişim Ofisleri vasıtasıyla hızlı bir şekilde üreticiye iletiliyor.
Profesyonelce teknoloji yardımıyla…
Tabii ki de parasıyla...
Parayı veren üretici, karşılığında düdüğü de çalıyor.
Eeeee ne kadar ekmek o kadar köfte!
Hayvan yetiştirene, Hollandalı Veteriner Walters kardeş parası karşılığında, zamanına ve programına göre gereken hizmeti hayvana sunuyor. Yani Hollandalı çiftçi Pierre Dayı hayvanını bilimsel yöntemlerle program dahilinde kontrol ettiriyor.
Bizim Memet emmi gibi hayvan can çekişirken, yaşama elveda deme safhasına gelince iğne vurdurmuyor.
Zaten bizim inek ölümü gelince bıçak altına giriyor işte o zaman…
Hollandalı çiftçi, bu aşamaya kolay kolay gelmiyor işte…
Ayrıca ıslah edilen araziden maksimum verimi alan Hollanda, ihtiyacından fazla üretip-ürününü markalı hale getirip pazarlama ustası olmuş.
Bilgi-teknoloji-yatırım kadar, pazarlamak da bir meziyet istiyor ve bakınız ki adamlar bu işte de çok iyi…
***
Hollanda’ya bakıp bakıp iç çekiyorum.
Hollanda’ya bakıp bakıp memleketimin çeyreğinin çeyreğinin çeyreği bir ülkenin durumunu “Nasıl becermişler, nasıl yapabiliyorlar?” diyerek kendi kendimi yiyorum!
Hollanda’ya bakıp bakıp Çukurova’ma, Gediz Ovası’na, Iğdır Ovası’na, Bafra ile Çarşamba ovalarımıza, caaaaanım arazilerimize, çayırlarımıza, meralarımıza, yaylalarımıza sizi ziyan ettik, harcadık, hainlik ettik, haklarınızı yedik, kalleşlik ettik diye üzülüyorum.
Uyanalım gayret edelim…
Hollanda’nın yaptıklarından ders alalım.
Ders alabilmek de bir erdemdir.
Bazen geç de olsa, yola bir an önce çıkmak bile kardır.
Siz de Hollandalı gibi olmak istemez misiniz?
Yoksa siz hala Hollandalılaştıramadıklarımızdan mısınız?
Kalın sağlıcakla…