Her yazımda ısrarla söylüyorum…
Kış kötü olacak, yağış yok, bu işin sonu iyi değil.
‘Felaket tellalı mıyım?’ diye kendi kendime kızıyorum.
Ama “Görünen köy kılavuz istemez” demiş büyüklerimiz…
Hakikaten de durum iyi değil, güzel ülkemin güzel insanları…
Yem fiyatları, gübre, enerji bedelleri, ilaç fiyatları aldı başını gidiyor.
Tut tutabilirsen, yetiş yetişebilirsen…
Üretici bırak üretmeyi, hayatından vazgeçmiş.
Bu gidişle yeşil tarlalar yerine bomboş arazilere bakıp bakıp ne mırıldanacağınızı duyar gibiyim.
“Allah’ım biz bu hale nasıl geldik. Allah’ım bizi kurtar!”
***
Tarımsal girdilerdeki artış enflasyon üstü bir mertebede maşallah!
Gübrede artış yüzde 100 bandını aştı, tutabilene aşk olsun. Gübre olmasa ürün yok. Maç daha başta 1-0 başlıyor bizim için…
Tohum, zirai mücadele ilaçları, sulama malzemeleri, mazot, kömür ve diğer girdilerdeki artışlar da bayağı çift haneli rakamlara sahip.
Tek-tek hepsini yazmayayım, siz bir önceki yılın üstüne ortalama yüzde 80 bir ilave edin kafadan...
Zaten pek çoğunda dışa bağımlıyız.
Çakıl taşıyla(!) pardon dolarla ödeme yapıyoruz zaten...
Dolar yükselince seyredin siz olanları…
Dolardaki artışın iki katı piyasaya yansıması oluyor bu ürünlerin…
Üstüne üstlük bir de kurak giden bir süreç var, onu hiç hatırlatmayın.
Su yoksa zaten bin bir güçlükle aldığın gübrenin bir anlamı yok.
Ya doğal yağış olan yağmuru bekleyeceksin ya da su biriktirme görevindeki yapılarımızın istenilen normlara erişmesini dileyeceksin.
Bizim işler Allah’a havale vesselam…
Ölme eşeğim ölme, şurada bahara ne kaldı!
Borç içindeki çiftçi zaten depresyon yaşıyor.
Köylü bu durumda yumurtayı, sütü, eti, buğdayı, arpayı, fasulyeyi, nohutu, bilumum sebze ve meyveyi üretemeyince ne olacak?
Uzay kurgu filmlerindeki gibi “hap” içerek mi yaşayacağız, karın doyuracağız sanıyorsunuz?
Tabaktaki yemeğe ekmeğin ucunu bandırarak, yanına da bir yumrukta kırdığı soğanı arkadaş eden bir ulusun ahvali olarak karnını doyuran bir insana nasıl anlatırsınız bu kaosu?
Bizi vazgeçtik; çocuklar, yaşlılar, kentliler, üretimi bilmeyenler nasıl baş edecek bu felaket senaryosuyla?
Bakın inanın üzülerek söylüyorum. Kapımızda kıtlığın gölgesi var. Bu hiçbir şeye benzemez. Bu hiçbir felaket gibi onarılamaz. Bu bildiğimiz gibi bir şey değil…
Lütfen bunun bilincinde olalım. Ciddi bir süreç yaşıyoruz.
Zaten alım gücü düşmüş olan toplumun, gereken gıdayı alamaması değil bence asıl sorun…
Gıdaya erişim ve asgari miktarı teminde sıkıntılı bir periyot var önümüzde...
‘Ne yapacağız şimdi?’ dediğinizi duyar gibiyim.
Ne mi yapacağız?
Dilimizde tüy bitti ama tekrarlayalım zarar gelmez…
Üretici desteklenecek, kooperatifçilik yaygınlaşacak, ulusal ürünler öne çıkacak, ithalat kısıtlanacak, market ve karteller denetlenecek, girdi ve mazot fiyatları desteklenecek, yerel yönetimler sürece dahil edilecek, her şeyden de ötesi en nihayetinde halkın alım gücü yükseltilecek.
***
Baylar, Bayanlar, merdivenden kayanlar. Yüce halkım. Cemaat-ı Müslimin, güzel yurdumun güzel insanları...
Büyüklerimiz anlatırlardı kulaklarımı dört açıp dinlerdim.
İstiklal harbinde, yokluk zamanlarında insanların yiyecek bulamayıp atın dışkısındaki arpayı-mısırı ayıklayıp temizleyip kaynatıp yemesini…
Aç, susuz savaşan memleket çocuklarını…
Karnında çavdar ekmeği ve hoşafla kahvaltısını yaptıktan sonra, şehit olan Mehmetçikleri…
2. Dünya savaşının zor günlerinde çekilen sıkıntı ve çileleri…
Allah kimseyi ve hiçbir ulusu açlık-kıtlıkla sınamasın.
Savaştan kötüdür, toptan tüfekten etkilidir yokluk, açlık ve kıtlık…
Başucumuzdaki tehlikeye dikkat diyorum.
Kapımızdaki düşmana karşı savaşalım diyorum.
Haydi millet!
Gazamız mübarek ola!
Köy kökenli bir arkadaşım var bu arkadaşım buğday eker biçer di ,uzun yıllardır kahvehane işletiyor,kendisine sordum oğlun ekip biçebilirmi diye,cevap ne ekmesi daha traktör bile kullanamıyor.Bizim çifçimize bir şekilde tarımı unutturdular,buna ister tarım girdilerinin yüksek olması deyin, ister ektiği para etmedi deyin ,bizden sonraki nesil tarım yeteneğe sahip değil,herkese iyi hafta sonları diliyorum