Osmanlı'nın son dönem çalkantılı ve kurtlar sofrasının kurulduğu dönemlerde 1886 yılında yiğitlerin harman olduğu Sivas'ın Divriği ilçesinde dünyaya geldi Mühürzade Mehmet Nuri Bey. Hepimizin Nuri Demirağ olarak bildiği siyasetçi ve iş adamı, kendini milletine hizmet etmeye adamış bir kişidir. II. Abdülhamit’in devrinde doğması ve o havayı soluması ileride kendisine bir görev olarak millete hizmet etmeyi seçmesinde etkili olacaktır. Üç yaşında babasını kaybeden Nuri Demirağ annesi tarafından büyütülmüştür. 24-25 yaşlarında genç bir delikanlı iken Osmanlı'nın giriştiği savaşlar silsilelerinde I. Dünya Savaşı sonrası yıkılma sürecindeki Osmanlı'yı ve kurtuluş mücadelesi neticesinde kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni yakinen görmüş ve bu çetin zamanları yaşamıştır. Bütün bu zorluklar içerisinde eğitimine büyük önem vermiştir. Divriği Rüştiyesi Mektebini üstün başarı ile bitirmiştir. Gösterdiği bu üstün başarıdan dolayı bitirdiği mektepte müdür yardımcısı olarak çalıştı. 1903'te Ziraat Bankasının açtığı sınavı kazanıp bankada memur olmuştur. Erzurum'da görev yaparken yaşanan kıtlıklar neticesinde depolarda bırakılan buğday ve tahılları inisiyatif kullanarak uygun fiyattan halka satmıştır. Bu sebepten dolayı bir soruşturmada geçirmiş fakat bu soruşturmadan aklanarak çıkmıştır. 1910 yılında Maliye Bakanlığının açtığı sınavı kazanıp maliye memuru olmuştur. Çeşitli kademelerde çalışırken Maliye Mekteb-i Ali'sinde gece dersleri alarak yüksek öğrenimini tamamlamıştır. 1910'dan beri İstanbul'da görev yapmakta olan Nuri Bey Osmanlı'nın 1. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkması ile işgalci devletlerin bazı muamellerini sindiremedi ve görevinden istifa etmiştir. Maliye müfettişliği görevinden istifa eden Nuri Bey ticarette atılacaktır. 1918'de yabancıların tekelinde bulunan sigara kâğıdı işine girmiştir. Eminönü'nde ilk Türk sigara kâğıdını "Türk zaferi" adı altında üretti ve çok rağbet gören bu işten iyi kazanç elde etmiştir. Böyle vatanseverlerin Milli Mücadelede tabii ki boş durması beklenemez. Müdafaa-i hukuk Cemiyeti'nin Maçka şubesinin yönetti. Milli mücadelede sona erdiğinde Anadolu'nun her tarafında birbirine bağlamayı hedefleyen demiryolu projeleri vardı.1926 yılında Fransız şirketi işi bırakınca tapuda memur olarak görev yapan kardeşi Abdurrahman Naci Bey'i istifa ettirip kendisine ortak yapmış ve demiryolu müteahhitti işine girmiştir. Samsun-Erzurum, Sivas-Erzurum ve Afyon-Dinar hatlarında tam 1012 kilometrelik demiryolunu yaptı. Zor coğrafi şartlarda yapılan yolları zamanında teslim etmesinin bir mükâfatı olarak 1934 yılında soyadı kanunu ile Atatürk Nuri Bey'e ve kardeşine Demirağ soyadını vermiştir. Bu tarihten sonra Mühürzade Mehmet Nuri Bey artık Nuri Demirağ olarak hafızalarda yer edecektir. Bu başardığı iş Nuri Bey için dönüm noktası olacaktır. Çeşitli büyük inşaat işleri alacak ve bunları hakkıyla yapıp önemli başarılara imza atacaktır (Karabük Demir-Çelik Fabrikası, Bursa Merinos Tesisleri, Eceabat Havalimanı gibi).
Nuri Demirağ 1931 yılında İstanbul Boğazı'na köprü projesini başlatan isimdir. Yurt dışından uzmanlar getirterek San Francisco'daki Golden Gate Köprüsü ile aynı sistemde köprü inşa etmek istemiştir. San Francisco'daki köprüyü inşa eden firma ile de anlaşma yapmıştır. Bu proje 1934'te Cumhurbaşkanı Atatürk'e sunulmuştur. Atatürk tarafından çok beğenilen ve takdir toplayan bu proje hükümetten onay alamadığı için başlatılamamıştır.
Nuri Bey'i yıldırmayan bu olay ona yeni bir ufuk açmıştır. Devrim en zengin iş adamı olarak ülkesini kalkındırmak için üretime devam eden Nuri Bey uçak fabrikası ve Gök Okulu açmaya karar vermiştir. 1936 yılında başladığı bu girişimlerin asıl sebebi Türk ordusunun dönemin iş adamları ve halktan toplanan yardımlar ile yurtdışından uçak alarak eksi ile gidermeye çalışmasıdır. Nuri Bey "Eğer benden bir şey istiyorsanız en mükemmelini istemelisiniz, madem bir millet tayyaresiz yaşayamaz bunu başkalarından dilenmemeliyiz, ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim" diyerek ortaya çıkmıştır. Doğduğu Divriği'de uçak fabrikasını açmak istemiş olsa da deneme uçuşları için İstanbul'da tesisler kurdurmuştur. Çekoslavakyalı bir şirketle anlaşıp çalışmalara başlamıştır. Deneme uçuşları için İstanbul Yeşilköy'deki Elmas Paşa çiftliğini satın almıştır. Bütün altyapısı ile bu fabrikanın çalışır hale gelmesini ve bugünkü Avrupa'nın en büyük hava alanı olan İstanbul'un yeni havalimanın konumuna getirmeye çalışmıştır. Uçakları kullanacak pilotları yetiştirmek için de pilot okulunu yani Gök Okulu’nu kurmuştur. 1943'e kadar 290 tane pilot yetiştirmiştir. Yeşilköy'deki Gök Okulu’ndan önce doğru düzgün okulun olmadığı Divriği’de Gök Pilot Okulu’nu açmıştır. Öğrencilerin tüm masraflarını karşılayarak İstanbul'a deneme uçuşlarına getirerek onları pilotluğa teşvik etmeye ve özendirmeye çalışmıştır. Üretilecek olan yerli uçakların plan ve programını ilk Uçak mühendislerimizden olan Selahattin Reşit Alan çizmiştir. 1936'da ilk motorlu uçak üretilmiştir. Uçağa Nu.D-36 ismi verilmiştir. 1938'de altı kişilik çift motorlu Nu.D-38 isimli yolcu uçağı üretilmiştir. Üretilen Nu.D-38 1944'te dünya havacılığı yolcu uçakları A sınıfına alınmıştır. Fabrikaya ilk sipariş Türk Hava Kurumu tarafından verilmiştir. Bu sırada 1939'da ilk yerli ve milli paraşütünüz de üretilmiştir. 1941 yılında ilk yerli ve milli uçağımız İstanbul-Divriği arasında sorunsuz olarak deneme uçuşunu gerçekleştirmiştir. Bu uçuşu Gök okulunun ilk mezunlarından olan Nuri Demirağ'ın oğlu Galip gerçekleştirmiştir. Türk Hava Kurumu tarafından sipariş edilen 65 planör teslim edildikten sonra Nu.D-36 adlı 24 eğitim uçağı teslim edilmek üzere Eskişehir'e götürüldü. Teslim edilmeden önce son bir kez test uçuşu yapılması istenmiştir. Bu uçuşta iniş yapılırken hayvanların piste girmemesi için açılan hendeği pilot göremeyecektir. Gerçekleşen kazada pilot vefat etmiştir. Bu olaydan sonra Türk Hava Kurumu siparişleri iptal etmiştir. Nuri Bey'in açtığı davada yıllar süren bir sürecinin sonunda mahkemede Türk Hava Kurumu'nun haklı bulunmuştur. Nuri Bey dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nden de yardım istemiş fakat beklediği ilgi ve alakayı görememiştir. Verdiği çabaların da karşılığını alamamıştır. Bütün bu olumsuzluklar sonrası 1950'lerde yaptığı bu fabrika ve tesis kapatılacaktır. Kurduğu bütün tesisler istimlâk edilerek devlet hazinesine aktarılmıştır. Bu gelişmeler sonucunda İspanya, İran ve Irak'tan alınan siparişler de iptal edilmiştir. Üretilen uçaklar hurda olarak kullanılmıştır. Yılların emeği bir çırpıda çöp olmuştur. 1960'da 60'larda Devrim otomobili gibi aynı yerli ve milli projelerin peşinde olan vatan evladı mühendislere şaibeli ölümleri gibi ülkemizin gelişmesinin ve ilerlemesinin karşısında olan zihniyet Nuri Bey'in de vatanı ve yurttaşları için yaptığı hamlelerle önünde bir set gibi durmuştur. Kime hizmet ettiği belli olmayan vatan düşmanlarının engellerine rağmen mücadelesini son ana dek bırakmamıştır.
Yaşanan bu adaletsizlikler karşısında siyasete atılan ve II. Dünya Savaşı bitiminde ülkenin demokratikleşmesi adına tek partili dönemine son vermek için 1945'te ilk muhalefet partisi olan Milli Kalkınma Partisi'ni kurdu. 1946 ve 1950 seçimlerinde meclise girememiştir. 1954 seçimlerinde Demokrat Parti'den Sivas milletvekili olarak meclise girmiştir. 1957 yılına kadar vekilliği sırasında çölleşme, tarım, hayvancılık, barajlar, enerji üretimi, köprüler ve limanlar hakkında sayısız çalışmalara imza atmıştır. Ülkemizin ekonomik olarak millileşmesini ve milli yatırımların önemini kavramış, İstikbalin milli kalkınma ile ancak refaha ereceğini görmüştür. Bu doğrultuda her alanda uğraş vermiş bir kişi olarak hiçbir zaman şahsiyetinden ve vatanperverliğinde taviz vermemiştir. Nuri Demirağ, 1957 yılında şeker hastalığı sebebiyle vefat etmiştir. Mesude hanımla evli olan Nuri Bey’in bu evlilikten iki oğlu ve altı kızı olmuştur. Oğullarından birinin ismini Kayı Alp koymuş olması manidardır. Ki II. Abdülhamit'in devrinde gençliğini geçiren ve Osmanlı ekolü ile eğitim alan dehanın bu ismi koyması illaki bir mesaj taşımaktadır. Nuri Demirağ bir iş adamı siyasetçi ve en önemlisi vatanperver olarak son ana dek yaşamış ve mücadele etmiştir. Ufuktan kopmuş, dimağları çeşitli oyunlarla yok olmanın eşiğindeki evlatlarımıza anlatmamız gereken önemli bir şahsiyet olarak hayatını yaşamış bir kişidir.
Vesselam...