Kahramanlıklarla dolu şanlı tarihimizin önemli dönüm noktalarından biri olan Kurtuluş Savaşı yani Milli Mücadeledir. Anadolu coğrafyasında emperyalist devletlere karşı var oluşun yüzyıllardır süregelen en çetin savaşlarından olan bu savaş tek bir cephede değil ülkenin dört bir yanında yaşanmıştır. 1911 yılında başlayan Trablusgarp savaşı ardından 1912-1913 yıllarındaki Balkan savaşı ve ardından 1914-1918 yılları arasındaki I. Cihan Harbi ile uzunca bir süre devam eden savaşlar silsilesinde büyük yıkımlar yaşanmıştır. Bu yıkımın yaşanmasında teknolojik, askeri teçhizat, ekonomik ve yapılan stratejik ittifaklardan kaynaklanan eksiklikler en büyük pay sahibidir. Dünyanın emperyalist devletlerce paylaşıldığı yeni dünya düzeninde yer altı ve yer üstü zenginlikleri saymakla bitmeyen Osmanlı toprakları da paylaşıma uğramıştır. Bu paylaşımlar sonucu yapılan planların bir parçası olarak 1918 imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ilk adım olmuştur. Bu bir ateşkes antlaşmasından ziyade ülkenin her noktasına hükmedip kontrol altına tutulmak için yapılmıştır. Oluşabilecek bir bağımsızlık harekâtının önüne geçmek ve bu harekâtın topyekûn bir bağımsızlık harekâtına dönüşmesinin önüne geçilmek istenmiştir. İstanbul yani Osmanlının başkenti olan bu şehir bu ateşkes ile fiilen işgal altına alınarak bütün devlet mekanizmaları işgalci devletlerin kontrolüne geçmiştir.
UMUT ATEŞİ
İşte böyle bir hava içerisinde binlerce yıldır düşmana boyun eğmemiş ulusumuz yine kurtuluşun umut ateşi harlamıştır. Başlayan işgaller ve azınlıkların işgallerden güç alarak çıkardığı karışıklıklara karşı dört bir yanda halk kurduğu direniş cemiyetleri ile silahlı ve silahsız olarak mücadeleye başlamıştır. İstanbul’un içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında bu mücadelenin merkezi olması doğru değildir. Emperyalist işgalcilerle ortak hareket eden bazı devlet adamları ve mandacı zihniyet taşıyan kişilerin olması bu mücadelenin başlamadan kaybedilmesi anlamına gelmektedir. Bu nedenle ulusuna asırlarca hizmet eden ve ecdadına yaraşır olan sultan Vahdettin bu durumu gördüğünden kendi menfi duygularından arınarak ulusun çıkarı için bu mücadelenin Anadolu’dan başlaması için geniş yetkilerle Mustafa Kemal Paşayı görevlendirmiştir. Görevi görünürde işgalci devletlerin menfaatlerine uygun olsa da gayrı resmi olarak taşrada yani başkent dışında kurulan milli cemiyetleri destekleyip bir etmek ve işgalcilere karşı topyekûn mücadele ederek hürriyeti sağlamaya liderlik etmekti.
ŞERİFE BACI’NIN YOLU
Verilen mücadele önce herkesi bağımsızlık için aynı düşü görmeye ikna etmekle ve bunun için parçalanmış birliği tesis etmekle başlamıştır. Gerekli hazırlıklar yapılınca bölge bölge direnen silahlı milli güçler birleştirilerek daha etkin milli bir kuvvet ortaya çıkarılmıştır. Tabiî ki bu kuvvetlerin kurulması ve teşkilatlanması bağımsızlık mücadelesi için yeterli değildir. Milli kuvvetlerin düşman karşısında başarı kazanabilmesi ve savaşı devam ettirip sonuca ulaştırması için olmazsa olmaz olan silah ve mühimmat takviyesidir. Mondros Ateşkes Antlaşması ile işgalci devletlere teslim edilen silahlar ve kontrol altında tutulan depolar bu işi zorlaştırmaktaydı. Ayrıca önemli geçit ve güzergâhların işgalci devletler kontrolünde olması işi oldukça güçleştirmektedir. Bu nedenle işgalcilerle savaşan milli güçlere silah ve mühimmat taşıyan yeni bir güvenli güzergâh oluşturulmuştur. Milli mücadelenin bağımsızlığa ulaşabilmesi için oluşturulan ve tarihe İstiklal Yolu olarak gecen bu yol, savaşan ve dahi bağımsızlık için mücadele eden her bir fert kadar önem arz etmektedir. Kastamonu ilinin İnebolu ilçesinden başlayarak Çankırı ili üzerinden Ankara’ya ulaşan milli mücadelede kullanılan mühimmatların taşındığı güzergâhtır. Savaşçıların ellerindeki tüfeklerin ve mühimmatın güvenli bir şekilde cepheye ulaştırılması bu yol sayesinde olmuştur. Bu yol cepheye mühimmat yetiştirmeyi kendi sabisinin kıymetinden daha kıymetli gören Şerife bacı gibi nice bacıların ve dahi çocukların adım adım yürüdüğü bağımsızlık yoludur. Zorlu hava ve yeryüzü şekillerine sahip olan bu yol, kağnılar ve at arabalarıyla aşılarak bağımsızlık adına üzerine düşen görevi yapmıştır.
HER GÜN HATIRLAYIP HER GÜN YAŞAYALIM
Üzerinden gecen zaman, imkânsızlıklar içinde verilen mücadelenin büyüklüğünü ve bu uğurda çekilen çilelerin ne kadar çok olduğunu insan unutmaya yüz tutmaktadır. Hep ileriye bakmak geçmiş geçmişte kaldı yalanı ile avunmak ve avutulmak istendiğimizi anlamaktayız. Gücümüzü aldığımız şanlı geçmişimiz ile aramıza set örmek istemektedirler. Bizleri zafere taşıyan ve bağımsızlık yolunda önemli bir yeri olan İstiklal yolu, bizleri biz yapan şanlı geçmişimize götüren yol olsun. Geleceğimizi bu yolun bizlere bıraktığı miras üzerine kurup yaşayalım ve tarihteki her günü, her gün hatırlayıp her gün yaşayalım.