Türkler Asya Hun devletinden itibaren cihan hâkimiyeti anlayışına sahip bir millettir. Bu anlayış sadece siyasi bir slogan olmayıp dini ve kültürel altyapısı olan destan ve efsanelerde yer bulan köklü bir idealdir. Oğuz destanına göre Oğuz han Çin’den Frenk diyarına kadar olan yerleri fetheden kişi olarak cihan hâkimiyeti davasına girişmiştir. Tanrı Oğuz Kağanı bu makama oturtmuş ve bu amaç için görevlendirmiştir. Oğulları ve torunlarıyla birlikte 24 boya ayrılarak ülkeyi kaplamışlardı. Oğuz destanında anlatılan bu olay Hun hükümdarı Mete’nin tahta geçmesidir. Türkler, kurdukları ilk devletin hükümdarının cihana hâkim olma amacını asırlar boyunca bu destanla yaşatmışlardır. Mete’nin ülkesini 24 komutanı arasında bölmesi Oğuzların 24 boya ayrılması şekline dönüşmüştür. Mete Han ile birlikte Tanrı kutu taşıyan kanunlarının önderliğinde hem Türkleri hem de dünyayı birleştirebileceklerine inanmışlardır. Bunu başarabilmenin yolu ise ahlak ve geleneklerine sahip olmaktan geçer. Atilla vasıtasıyla cihan hâkimiyeti davası Avrupa’ya da yayılmıştır. Bizans elçileri Hun askerlerinin dünyayı yönetmek üzere yaratıldıklarını söylediğini yazar. Aynı askerler Atilla’nın da ilahi bir menşeden geldiğini düşünürler. Göktürklerde de devam eden bu ideal abidelerinde çok açık bir biçimde yer bulmaktadır. Bilge Kağan başarının da, mutluğunda ve aksine gelişmelerinde milletin sorumluluğunda olduğunu söyledikten sonra onların kudretine inandığını da eklemiştir.
Cihan hâkimiyetini besleyen en önemli unsurlar; vatan, milliyet ve din duygularıdır. Türkler Ötüken bölgesinin kutsal mekân olduğuna ve etrafındaki doğal güçlerinde burayı koruduğuna inanmaktadırlar. Devlet başkanlarının Tanrının iradesiyle o makama oturduğuna ve onun isteğiyle iyi şeyler yapabildiğine inanırlar. Devlet kurdukları zaman boy yaşantısından millet yaşantısına dönüşürler ve milli duyguları güçlenir. Yapılanların Tanrı takdiriyle yapıldığının özellikle vurgulanması hakanlara babalık vazifesi de yükler. Bugünkü sosyal devlet anlayışının yaşatılması babalık vazifesinin en önde gelen göstergesi olmuştur. Cihan hâkimiyetinin maddi kaynağı süvari ordulardan oluşan askeri güçtür. Atın ehlileştirilmesi Türklere pek çok bakımdan fayda getirmiştir. Ancak bu faydaların en önemlisi askeri alanda olmuştur. Tamamı atlı birliklerden oluşan ordular siyasi hâkimiyetin tesis edilmesinde birinci derecede rol oynamıştır. Sosyal bünyenin güçlenmesi ve fertten millete uzanan yapının kurulmasıyla cihan hâkimiyetine giden yolun alt yapısı hazırlanmıştır.
Bütün bu amillere bakıldığında Türklerin cihan hâkimiyeti anlayışı her dönemde var ola gelmiş bir idealdir. Hayatın her merhalesinde olan bu düşünce zaman zaman duraklama evreleri yaşasa da İslam ile İlahi Kelimetullah (Allah’ın kelamını yaymak) düşüncesiyle alevlenmiştir. Bugünkü Türkiye sözde dünya barışçıları emperyalist devletlerin ülkemiz üzerinde komşularımızı ve terör örgütlerini kullanarak oynadığı oyunlar ve farklı devlet olsak da tek millet olduğumuz can Azerbaycan üzerinde de aynı oyunlar oynanmaktadır. Zulme karşı koyan ve İslam’ın bayraktarlığını yapan bu tek milletin tek ve diri olması gerekmektedir. Sadece iki devletin değil gönlünde cihanşümul bir anlayış taşıyan imanlı gönüller firavunvarilerin karşısında bir vücudun azaları gibi vazifelerini eksiksiz yapıp vücudu ayakta tutan kalp ve beyin ile cem olması gerekmektedir. Bugün kardeş Azerbaycan da nefsi müdafaasını kullanarak işgal altındaki topraklarını işgalci Ermenilerden kurtarmak adına yaptığı mücadeleyi haklı bulmakla beraber destekliyoruz. Bizlerin bir an önce silkinip idealimize sımsıkı sarılmamız gerekmektedir. Kurtuluş ancak cihanşümul devlet olmakla mümkün olacaktır. Bunun bilinci ve şuuru ile yaşamak şu zamanda elzemdir.
Vesselam…