Tarihimizde yer edinmiş, günümüzde vatan ve millet sevdalarına ve bu alanda verdikleri fedakârca mücadelelerine gıpta ile baktığımız şahsiyetler çoktur. İşte bunlardan biri olarak Osmanlının yedi düvel ile boğuştuğu vatan topraklarını müdafaa ettiği son dönemleri içerisinde yaşamış olan Yedi Sekiz namlı Hasan Paşa bu kişilerden sadece biridir. Yedi Sekiz lakabını almasında imzasında Arapça yedi (٧) ve Sekiz (٨) rakamlarını yazarak üzerine bir çizgi çekmesi ile ortaya çıkmıştır. Kimileri bu durumu okuma yazması zayıf olduğu için imzasının böyle olduğunu söylemektedir fakat bunun doğru olduğu kanaatinde değilim. Çünkü hem bu kadar önemli görevlere gelen kişinin sadakati ve faydasının yanında evrak okuyup, evrak tutabilmesi lazımdır hem de Osmanlıda, en kötü ihtimalle çocuklar Mahalle mektebinde günlük okuma ve yazma alfabesi olan Kuran dili Arap alfabesini öğrenmekteydiler. Bu sebeplerden kendisine bu lakap sadece imzasında kullanmış olduğu Arap rakamları yedi ve sekizden dolayı verilmiş olduğunu görüyoruz.
1831 yılında Çorum’un Kuşsaray köyünde dünyaya gelmiştir. Askerlik yaşına kadar demirci ustası olan babasının yanında çalışmıştır. Askerlik yaşına gelince askerliğini yapmak için İstanbul’a gelmiştir. Askerlik vazifesini yaparken Rusya ile yaşanan 1853 yılındaki Kırım Savaşına katılmıştır. Bu savaşta yaptığı yararlılıklar sonrası dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır. Savaş bitiminde İstanbul’a dönen Hasan’a çavuşluk rütbesi verilerek ödüllendirilmiştir. Bu rütbede göstermiş olduğu faydalı işler ve gözü pekliği ile daha çok Arnavut ve Çerkezlerden oluşan muhafız alaylarına girmeyi başarmıştır. Muhafız olarak katıldığı bir Hac Seferi sırasında içinde bulunduğu gemiyi batmaktan kurtarınca Sultan Abdülmecit tarafından kendisine Mülazımlık (teğmen) rütbesi verilerek ödüllendirilmiştir. . Daha sonra sultan Abdülaziz Devri’nde Ağa payesi verilerek Beşiktaş Karakolunda görevlendirilmiştir. Bu görevde iken hayatının dönüm noktası olan olay başına gelir. Şöyle ki ikinci veliaht olan II. Abdülhamit Han Kudrettepe Köşkünden Balmumcu Çiftliği’ne giderken yolunu keser ve buradan gidemeyeceğini söyler. Bunun üzerine II. Abdülhamit kendisine ikinci veliaht olduğunu ve yolu açmasını söyler. Yedi Sekiz Hasan veliaht falan tanımadığını emirleri doğrudan Sultan Abdülaziz’den aldığını söyleyerek izin vermemiştir. Sultana gösterdiği sadakat II. Abdülhamit’in dikkatini çekmiş ve kendisi tahta çıktığında görevindeki başarıları ve sadakatinden dolayı Yedi Sekiz Hasanı önemli görevlere getirecektir. Ki bu olayların başında II. Abdülhamit’i devirmek ve yerine V. Murat’ı çıkarmak adına Ali Süavi önderliğinde gerçekleştirilen Çırağan Baskını’nda bir sopa darbesi ile Ali Süavi’yi öldürerek olayları kontrol altına almıştır. Bunun üzerine II. Abdülhamit kendisine paşalık payesi (rütbesi) vermiştir. Beşiktaş karakol komutanı artık Yedi Sekiz Hasan Paşa olarak II. Abdülhamit’in en güvendiği ikinci adamı olmuştur. Normal düzende paşalık payesi mektepli olup sırası ile rütbelerin yükselmesiyle alınmaktadır. Fakat Yedi Sekiz Hasan Paşa bu rütbeleri gösterdiği sadakat ve yararlılıklar sonucu alaylı olarak II. Abdülhamit Devri’nde almıştır.
II. Abdülhamit Han tahta çıktıktan çok kısa bir süre sonra başlayan tarih kitaplarında 93 Harbi diye anlatılan 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında Kafkas Cephesi’nde büyük yararlılıklar göstermiştir. Ayrıca Osmanlıyı derinden sarsan Fransız İhtilali sonrası ortaya çıkan milliyetçilik akımı neticesinde karışan balkan coğrafyasında Sırp olaylarında da görev almıştır.
Yedi Sekiz Hasan Paşa sadece cephede değil II. Mahmut sonrası hanedan üyelerinin yoğunlukla oturduğu Beşiktaş semtinin sorumlusu olmuştur. Düzeni sağlamak için uyguladığı falaka cezası ile de adından sıkça bahsettirmektedir. Ayrıca dönemin en önemli istihbaratçıları arasında olan Fehim Paşa gibi kişilerle de çalışmış jurnalleri (istihbarat bilgisi) kendisi Sultan II. Abdülhamit’e sunmuştur. Döneminde hizmet eden Paşaları dahi takip ederek Sultan’a bilgiler vermektedir. Bu süreçlerde Hasan Paşa veliaht Mehmet Reşat Efendiyi de sıkı takibe almış olduğunu kendisine selam verenleri sorgular ve hizmetinde bulunanları da bu konuda bunalttığı şikâyetini bizzat Sultan’a Mehmet Reşat Efendinin bildirdiği bilinmektedir. Onun bu sert ve otoriter yapısı Beşiktaş halkı tarafından da dillendirildiği söz konusudur.
Hasan Paşa 1904 yılında Beşiktaş semtindeki yalısında yakalandığı tifo hastalığı yüzünden on beş gün içinde vefat etmiştir. Türbesi Sultan II. Abdülhamit Han’ın emri ile Beşiktaş’ta bulunan Barbaros Hayrettin Paşa Hazinesine defnedilmiştir. Bu defin sırasında Barbaros Hayrettin Paşa’nın ahfadından bazılarının mezar taşlarına zarar verildiği düşüncesi II. Meşrutiyet sonrası fazlası ile dile getirilerek Hasan Paşa’nın türbesi eleştiri konusu haline gelmiştir. Uzun süren tartışmalar sonrası ilk defnedildiği Barbaros Hayrettin Paşa hazinesinden şimdiki kabrinin bulunduğu Çırağan Sarayı’nın arkasındaki Yahya Efendi Mezarlığı’na defnedilmiştir. Ne hazindir ki fedakârca gece gündüz demeden vatanı ve milletinin selameti için tehlikelere atılmış bir kişiye bir mezar dahi çok görülmektedir. Aslında II. Abdülhamit Han’a düşman olanlar onun yanında durmuş sadakatle bağlanmış kişilere dahi II. Abdülhamit kadar kin beslediklerini güç ellerine geçtiğinde yaşamasalar dahi mezarları üzerinden ortaya koymuşlardır.
Onca hizmette bulunan Yedi Sekiz Hasan Paşadan geride meşhur namıyla beraber, memleketi Çorum’da 1894 yılında yaptırttığı 27,5 metre yüksekliğindeki saat kulesi kalmıştır. Ayrıca idari olarak etkisini İskilip, Osmancık ve Sungurlu gibi yerleri Çorum sancağına doğrudan bağlamasıyla bugün Çorum ilinin ilçeleri olmasında katkısı söz konusudur.
Vatanına hizmete er olarak başladığı askerlik hayatını Mareşal yani askeri olarak en yüksek rütbede vefat ederek tamamlamış doğruları ve yanlışları ile tarihimizin tozlu sayfalarında kalmış bir şahsiyettir.
Mareşal: en az iki meydan muharebesini kazanmış ya da bir savaşta birden çok cephe yöneten kişilere verilen en yüksek askeri rütbedir. Bu rütbe en yüksek askerî rütbe olmakla beraber diğer rütbelerden önemli bir farkı kıdem ve bekleme ile kazanılamamasıdır.