Üzerinde yaşadığımız mümbit topraklarda yaşayan ve kurulan milyon medeniyetlerin beşiğidir. Birçok icadın yapıldığı dünya medeniyetine bırakılan mirasın haddi hesabı olmayan bu coğrafya herkesin yaşamayı ve elde etmeyi arzuladığı bir yer olmuştur. İşte bu bakışla dünyanın gözünün olduğu bu coğrafyada kurulan milyon medeniyetlerden kalan taşınır ve taşınmaz değer ve eserler bu topraklarda yaşayanlara miras kalmıştır. Bu mirası bize yakıştırmayan ve sadece maddiyat olarak gören zihniyet sahipleri nedeniyle ortaya çıkan tarihi ve kültürel eser kaçakçılığı her geçen gün artmaktadır. Bu kaçakçılığı çok boyutlu düşünmek gerekmektedir. Bu hususta nitelendirilebilecek olanların başında bir milleti yok etmenin milli ve kültürel geçmişini dini değerlerini yok etmekten geldiği düşüncesidir. Yüzyıllardır süre gelen milletlerin savaşında millet kendi çıkarlarını gözeterek ekonomi ya da siyasi çıkarları doğrultusunda hareket ederken kendi kültürünü ve dini değerlerini empoze etmeye çalışırlar. Bu doğrultuda diğer milletlerin var olan geçmişe dair kalıntılarının yok edilmesi gerekmektedir.
Burada ezelden beri süregelen hak ile batılın savaşında Türklerin İslam'ın ışığını söndürmeden taşımasına engel olmaya çalışmışlardır. Bu doğrultuda İslam'ın manevi emanetleri olan kutsal emanetler İstanbul'un işgalinde yağma edilip yurt dışına çıkarılmıştır. Bu ve bunun gibi birçok konuda kutsal muhabbetlerinde İslami değerlerin de zarara uğratılması hususunda başka çalışmalar da olmuştur. Kadim bir devlet geleneğimiz olan ihya ve inşa faaliyetlerinin nereye gidersek gidelim sürdürmüş olmamız bu toprakların bir tapusu olduğunu gösterir. Var olan tapu bir sahibi işaret eder. İşte burada bizim sahibi olduğumuz ihya ve inşa ettiğimiz topraklarda tapularımızı yok ederek varlığımızı sonlandırmaya çalışmışlardır. Türkleri adaletle hükmettiği üç kıtadaki topraklar milliyetçilik ve sömürgecilik faaliyetleri ile kısım kısım merkezden koparılmış ve milletimize ait maddi-manevi tüm değerler gözden düşürülmeye ve yok edilmeye başlamıştır. Bunun en acı örnekleri Balkan coğrafyasında yaşanmıştır. Âlicenap milletimizin ve aziz şehitlerimizin istirahatgahı olan mezarlar tahrip edilerek üzerlerinde koşup oynanan parklara çevrilmiştir. Büyük bir özveri ile işlenen, yazılı, yaşayan tarih abideleri mezar taşlarımızda yok edilmiştir. Bunların yanında bin bir emekle yapılmış ve İslam'ın nişanelerinden olan camilerimiz; müze, depo ya da birahanelere çevrilerek varlığı yok edilmeye çalışılmıştır.
Bunların dışında topraklarımızdan milyon medeniyetlerden kalan eserlerin yanında Anadolu’nun milletimizle tamam olan medeniyetlerin izlerini değer bilmez şahısların yok etme çalışmaları da can yakmaktadır. Geçmişin izlerini taşıyan yapıların taşlarından, evlerin temellerinde ve tarlanın kenarında kullanılması nasıl bir değersizleştirme olduğunu gözler önüne sermektedir. Önümüze ışık tutan ihtişamlı eserlerimiz bilinçsiz bir şekilde yetiştirilen gençlerimizin aşk sözlerinin kazandığı, saçma sapan yazıların yazıldığı ve göze hoş gelmeyen boyalar ile boyanmasının yanında geçmişe değer vermeyen yerel yöneticilerin yeterli ihtimamı göstermeyip bölgedeki manevi ve maddi kültürel değerlerimizi göz ardı etmesiyle büyük zarara uğramaktadır.
Ülkemizde nereye kazmayı vurursanız yerden muhakkak geçmişe dair çıkan bir eser bulursunuz. Bu düşünce ile kısa sürede köşeyi dönmek isteyen veya yabancıların finanse ettiği yerel bağlantıları sayesinde yürütülen tarihi eser kaçakçılığı maalesef söz konusudur. Bu topraklara ait yaşanmışlıkları alıp geçmişinden koparmak onlara sıradan bir eşya nazarıyla bakmak tüm medeniyetlere saygısızlık demektir. Yıllardır o ya da bu sebeple yurt dışına kaçırılarak geçmişi ile bağı kesilen ne kadar eser olduğu rakamlar ile açıklanamayacak kadar fazladır. Bu kaçakçılık faaliyetlerinin engellenmesi için güvenlik güçlerinin, gümrük memurlarının yanında büyük görev sahibi devlet yetkililerine düşmektedir diyerek işin içinden çıkmak herkese kolay gelmektedir. Bu birimlerin yanında asıl sorumluluk insanların vicdanına düşmektedir. Bizi biz yapan ve üzerinde yaşadığımız toprakların emanetçisi olduğumuz bilincinde olmak ve geçmişimizden her kimden olursa olsun emanet kalan değerlere sahip çıkmanın sorumluluğu en küçüklerimizden en büyük ihtiyarımıza kadar âlicenap milletimizin yanında tüm insanlığın yükümlülüğündedir. Bugün kurulan ihtişamlı yaşantının temelini atan o medeniyetlere bu minnet borcumuzdur. Bu düşünce ile varlığımızın devamlılığı ve geçmişin izlerini geleceğe net bir şekilde taşımanın yolu geçmişe sahip çıkılması ile olur. Unutmayın yarını geçmişin üstüne inşa ederiz. Geçmişsiniz ne kadar sağlam temellere sahipse yarınınız da o denli sağlam olur. Vesselam…