İnsanoğlu yaradılıştan bu yana içerisinde yaşadığı dünyada hayvanların ehlîleştirilmesiyle yaşantısının çeşitli evrelerinde farklı şekillerde bu hayvanlardan faydalanmıştır. Bu süreç içerisinde en fazla verimle faydalanmak isteyen insanoğlu elinden geleni yapmaya gayret etmiştir.
Özellikle yük taşıma ve bir yerden başka bir yere ulaşım sağlamak için at, eşek ve katır gibi hayvanların kullanıldığı bilinmektedir. Bu hayvanlardan daha fazla verim alabilmek için günümüzde pek kalmasa da semercilik denilen bir meslek ortaya çıkmıştır. Bu meslek erbabının yaptığı el emeği ürünlere semer adı verilmektedir. Ayrıca Türkün kanadı olan atlar savaşlarda kullanılan en önemli savaş aracıdır.
Bu sebeple askerlerin savaş alanında verimli olabilmeleri için atlarının verimli bir şekilde hareket etmesine bağlıdır. Buda hayvanı rahatsız etmeyecek bir semer ile mümkündür. Semer hayvanların sağlıklı bir şekilde yük taşıması ve üzerine binen biniciyi dengede tutup gideceği yere sağ salim bir şekilde varmasına yardımcı olur.
Yöreden yöreye Palan ve Kürtün gibi isimleri de olan Semercilik öyle alelade bir iş değildir. Çok maharet isteyen ve özenle yapılması gerekir. Gündelik hayatımızda her işimizde bize yardımcı olan bu hayvanların işlerini dengeli ve sağlıkla yapması gerekir. Yanlış bir semer hayvanın sağlığını da olumsuz etkiler. Hayvanın yaralanmasına ve ölmesine de sebebiyet verebilir. Bu sebepten semercilik usta çırak ilişkisi içinde nesilden nesile aktarılmış bir meslek olarak varlığını sürdürmüştür.
Semerin ilk ne şekilde nasıl orta çıktığı pek bilinmese de günümüzde gördüğümüz örneklere bakılarak semerin ana parçasını oluşturan ve hayvanın sırtı ile ahşap iskeleti arasında kalan kısmına “kalıp” adı verilir. Kalıbı çevreleyen ahşap kısma ise “iskelet” denmektedir. İskelet ön ve arka kaş olmak üzere iki ana parçadan meydana gelir. Bu kaşlar yük ve binek hayvanının sırtında baş ve arka kısmında kalır. Böylece üzerine oturan insan ileri geri kaymadan gidecekleri yere varırlar. Ön ve arka kaş üzerinde uçları içi kıvrık bir şekilde yontulmuş ağaç parçalarına “parmak”; yine ön ve arka kaşı birbirine bağlayan tahtalara ise “yan tahtalar” veya “kaburgalar” adı verilir. Bunlar sağda ve solda üçer adet olmak üzere altı tanedir.
Hayvanların taşıyacakları yükün hayvanın sırtına zarar vermemesi için bu ağaç iskelet üzerine deri ile keçe arası kamış otlarıyla ki buna palan otu veya semer otu da denilir doldurulup sarılarak dikilir. Bu ot bataklıkta yetişen içi süngerimsi bir kamış otudur. Bu ot hem yenlik yani ağırlık bakımından hafif hem de sağlam olması bakımından semercilikte kullanımı en müsait bitkidir. Bütün bu işlemler dengeli ve özenerek yapılmalıdır. Bu semerlerin yapımı ustanın maharetine ve el hızına bağlı olarak bir buçuk ya da iki gün sürmektedir. Yapım süresi her ne kadar kısa sürse de artık ihtiyaç olmadığından her ilde bir ya da iki usta bu mesleği sürdürmeye çalışmaktadır.
Ayrıca bu ustalar kırk ve elli yaşın üzerindedir ve bu ustaların da mesleklerini devam ettirecekleri çırakları yoktur. Ne var ki günümüze doğru teknolojinin hızlı ilerleyişi neticesinde bu tür yük hayvanlarına duyulan ihtiyaç azalmıştır. Geçmiş zamanda her hanenin en az bir yük hayvanı sahibi olduğu bir gerçektir. Buda semere duyulan ihtiyacı ortaya koymaktadır. Bu ihtiyaç yük hayvanı olan at, eşek ve katırların sayısının azalması ile doğru orantılı olarak semercilikte azalmıştır.
Düz arazilerde tarım ve yük işlerinde teknolojinin kullanılması ile bazı bölgelerde bu mesleği yapan hiç kimse kalmamıştır. Maalesef semer ve semercilikte teknolojinin ilerleyişine yenik düşen diğer bazı meslek ve eşyalar gibi artık aklımız ve evimizin bir kösesinde yad ettiğimiz hatıralarımızda yasamaya devam edecektir.