Dünya tarihinde çeşitli dönemlerde çeşitli milletler zaman zaman sahneye çıkmışlardır. Bu milletlerin sahnede yer almasının sebebi inandıkları ideolojik fikirlerini gerçekleştirmek içindir.
Maalesef 1948’de çeşitli emperyalist devletlerin kendi çıkarları doğrultusunda oluşturdukları bir yapı olan İsrail devletinin temelleri günümüzden yüzlerce yıl öncesine dayanmaktadır.
Aslında İsrailoğullarının tarihine bakıldığında kanlı bir geçmişe sahip olduğu herkesçe bilinmektedir. Bunun örnekleri tarihte defaten yaşanmıştır. Bu örneklerin oluşmasındaki düşünce yapısına Siyonizm yani kendilerine vaat edilmiş diye saydıkları topraklara geri dönmek ve burada hâkimiyet kurmak düşüncesi etkili olmuştur. Bu düşünceyi İsrailoğullarının kendisi değil Orta Doğu’nun kaynaklarında gözü olan emperyalist devletler oraya koymuştur. Bu günlerde üzerinde durulan Siyonizm kelimesi de laboratuvar ortamında oluşturulmuş bir düşünce ürünüdür.
Siyonizm kelimesi her ne kadar 19.yy’da ortaya çıkmış olsa da bu düşüncenin altını dolduran gelişme tarihte birinci diaspora diye adlandırılan milattan önce Asur krallığının İsrail krallığını yıkması ve birçok Yahudi’yi Horasan diyarına sürmesinin ardından yine milattan önce Babil krallığı tarafından yenilgiye uğratılan Yahuda krallığının halkı Kenan ilinden Mezopotamya sürgün edilmişlerdir. Daha sonraki dönemlerde her ne kadar Babil ve diğer şehirlerde de bulunsalar siyasi olarak bir varlık gösterememişlerdir.
Roma imparatorluğunun çıkarları neticesinde önce Haşmonayim prensleri altında krallık oluşturmuşlar ve bazı bölgeleri de yönetimleri altına almışlardır. Fakat düştüğü iç çatışmaları fırsat bilen Romalılar M.Ö. 65 yılında Kudüs’ü ele geçirerek Yahudileri vergiye bağlamıştır. Romalılar ile aranın tamamen bozulması vergilerden kaynaklı olacak ve Yahudilerin etkinliğini ortadan kaldırmak için Yunan ve Romakolonilerini Kudüs’e yerleştirmeye başladı.
Romalılar bu gelişmelere direnen Yahudileri tarihte ikinci diaspora olarak nitelendirilen göce tabi tutmuşlardır. Yahudiler Mısır, Kıbrıs ve Mezopotamya başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerine yayılmışlardır. Yahudilerin 9 av günü (Museviler için yas ve oruç günü) hariç Kudüs’e girmeleri yasaklanmıştır.
Tabii ki Filistin topraklarında birçok Yahudi cemaati bu süreçte varlığını korumuş ama çoğunluk dört bir tarafa dağılmıştır. İşte asıl olarak Siyonist denilen ve Yahudileri tekrardan geri getirmek amacıyla sadece 19.yy’da değil Kudüs’ten diaspora yani zorunlu göç ettirilmelerini öne sürdükleri zamandan itibaren her fırsatta kendi ırktaşını katletmekten dahi geri kalmadan dünyada başlatılan Yahudi katliamı bu düşüncenin ürünüdür.
Sultan II.Beyazıt’ın İspanya’da Hristiyanlar tarafından katledilen Müslümanların yardımına giderken katliama uğrayan Yahudileri de kurtarıp Osmanlı ülkesine getirmesi neden kendi ırkını katleden Siyonist Yahudilerin Kudüs’e yaklaşmak için bir plan olduğu düşünülmesin. Her zaman yasadığı ülkenin çıkarına uygun hareket etmeye çalışan ve bu düşüncede olanları suikast düzenleyip Yahudiler katlediliyor bir olmamız gerek düşüncesini hakim kılmaya çalışmaktadırlar.
Ayrıca Ortadoğu kaynakları ve bulunduğu coğrafya bakımından dünyanın sömürücü ve emperyalist devletlerinin dikkatini fazlası ile çekmektedir. Bu düşüncede bakıldığında sömürücü devletlerin bu toprakları İslam adaletine bırakmak istemediklerini gün gibi görmekteyiz.
Birliği parçalayıp bölmek adına yeni düzende doğrudan işgal ve sömürünün yerine kapitalizm adını verdikleri planlarında bölgede karışıklık çıkarıp istikrarsız bir ortam oluşturmak adına planladıkları İsrail haklının Kudüs’e yerleşmesi ve burada var olması için 1948’de planlarının ilk adımını gerçekleştirmişlerdir.
O gün bu gün İslam dünyasının kanayan bu yarasının kabuk tutmasına fırsat vermeden kaşımaktadırlar.