Asırlarca ayakta yaşamış nice devlet bu ömrü kurmuş olduğu sisteme bağlıdır. Kurulan sistem çağa ve şartlara göre kendini yenileyebiliyor ise bu üstünlüğü sürdürürken ömrünü de uzun kılar. İşte Osmanlı devleti de bu durum üzere asırlarca yaşamış devlet olarak kurmuş olduğu teşkilatları ile kısa zamanda cihanşümul bir otorite haline gelmiştir.
Osmanlı devleti Osman Gazi döneminde her ne kadar devletin temellerini atmış olsa da teşkilatlanmayı kurduğu söylemek doğru olmaz. Tabii ki de göz ardı edilmemesi gereken bir hususta teşkilatlanma bir devlette hiçbir zaman sona ermeyecek bir şeydir. Çünkü teşkilatlanma çağın gereklerine ayak uydurmak ve çağın ihtiyaçlarına cevap vermek demektir. Osmanlı devletinde özellikle Osman Gaziden sonra başa gecen Orhan Gazi döneminde fetihlerin artması ile toprakların genişlemesine paralel olarak teşkilatlanma hız kazanmış ve devlet yıkılana dek bu teşkilatlanma her zaman aktif olarak devam etmiştir. Evvela teşkilatın tanımını iyi yapmak gerekmektedir. Teşkilat; ülke sınırları içerisindeki topraktan turunda yaşayan hakları nasıl ne şekilde yöneteceğinizin sistematik olarak belirten devlet yapılanmasına verilen isimdir. Sınırların ve halkın güvenliği için oluşturulan askeri alandaki teşkilatlanmadan yöneticilerin yetkilerinin belirlenmesi, ülkedeki üretim faaliyetlerinden sosyal ihtiyaçların giderilmesine kadar tarım, hayvancılık ve dış politika (diğer devletlerle olan diplomatik ilişkiler) başta olmak üzere birim birim yapılanmanın adıdır.
Bilirsiniz milli güç unsurları dediğimizde askeri, siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel güç unsurları ayrılmaz bir bütündür. Bunlardan biri eksik kalır ise diğerlerinde de gücünüzü kullanamaz hale gelirsiniz. İşte bu yapılanma içerisinde Osmanlı devletinde bu güç unsurlarından biri olan askeri gücün teşkilatlanma aşamasında büyük öneme sahip bir konuyu bu gün sizlere anlatmak istiyorum. Ki hepimizin bildiği ve dünyada Osmanlı tokadı diye anılan tokat çeşidinin ait olduğu askeri güç incelendiğinde karşımıza “Delil” birliği ya da sizlerin tabiri ile “Deliler” birliği çıkmaktadır. Osmanlının ilk zamanlarındaki askeri teşkilatlanması yapılırken ortaya çıkan bu sınıf ordu içerisinde kendine özgü kıyafetleri ve eğitimleri başta olmak üzere savaşta üstlendikleri rollerden kaynaklı olarak diğer askeri birliklerden hemen ayrılmaktadır. Ordunun önünde bulunan ve öncü düşman kuvvetleri ile ilk çarpışmayı yapmaları ve düşman hakkında bilgi toplamalarından dolayı kanıt ya da haber anlamında “Delil” birliği olarak adlandırılmışlardır. Fakat savaş alanında göstermiş oldukları kahramanlık ve cesaretlerden ve giyim tarzlarından dolayı “Deliler” olarak adlandırılıp halk arasında bu isimle yer etmişlerdir. Ayrıca bu isimle anılmalarının bir diğer sebebi savaşlarda en ön saflarda yer alan bu birliklerin gönüllüler arasından ve yirmi ile yirmi beş yaşlarındaki gençlerden seçiliyor oluşudur.
OSMANLI TOKATI
Deliler başlarına pars ya da benekli sırtlan derisinden yapılmış tüylü bir miğfer giyinirken kullandıkları kalkanlarını da kuş tüyleriyle süslemekteydiler. Üstlerine giydikleri aslan, kaplan ve tilki postundanken; giyindikleri şalvarları ise tüylü kısımları dışarıda kalacak şekilde ayı, pars, aslan ve kurt postundan yapılmaktaydı. Ayaklarında serhatlik adını verdikleri yandan kopçalı ve mahmuzlu (çizme arkasına takılan binek hayvanını dürtmek için kullanılan bir tür metal parça) çizmeler bulunurdu. Sonraki zamanlarda şartlara ve devre uygun olacak şekilde giyindikleri bu kıyafetlerde bir takım değişiklikler yapılmıştır. Bilinenin aksine yaya değil atlı birlikler sınıfında yer alan bu kişiler yine kıyafetleri gibi kullandıkları eğri pala, kalkan, mızrak ve bozdoğan gibi silahlar ile de diğer birliklerden ayrılırlar. Bu birliğin kullandığı bayraklarda “Kaderde ne varsa o gelir başa” yazmaktadır. Bu yazı onların tevekkül sahibi olduklarını ve savaştaki cesaretlerini Allahtan aldıklarını gösteriyor.
Her askeri sınıfın kendine manevi bir lider ya da halk deyimiyle pir seçtiği ve onun doğrultularını rehber aldığı eski dönem askeri yapılanmasında Deliler de kendilerine pir olarak Ömer bin Hattab yani Hz. Ömer’dir. Bu birlikler Türkler ya da Rumeli ahalisinden kişiler içerisinden oluşturulmaktadır. Savaşlarda gözlerini budaktan sakınmadıkları için efsanevi bir üne kavuşan bu birlik eğitimlerinde ıslak mermer dövmektedirler. Bu eğitimle kolları kuvvetleşip elleri sertleştiğinden savaşlarda ekstra bir silah kullanmadan düşmana hücum etmeleri ve tek bir tokatla düşmanını bertaraf etmeleri ünlerine ün katmıştır. Bu tokadı yiyen düşman ya ölmekte ya da savaşamayacak duruma geldiğinden meşhur olan Osmanlı tokadının da ortaya çıkmasına böylece vesile olmuşlardır. Türkler ile haçlılar arasında yaşanan savaşların yapıldığı alanlar incelendiğinde düşmana ait kırık kafataslarına rastlanmıştır. Bu kafatasları üzerinde yapılan incelemeler sonucu miğferlerin yani taktıkları başlıkların ezilmesi ile kırılmaların gerçekleştiği bu miğferdeki darbelerin de tokat sonucu olduğu ortaya konulmuştur. Bu bilgiler ve Osmanlı arşiv kayıtlarıyla tarihçilerin anlattıkları mukayese edildiğinde bu askeri birliğin varlığı ve savaş taktikleri kesinlik kazanmaktadır.
Daha çok Rumeli topraklarında bulunmuş ve oradaki idari yapıların emrinde görev alan bu birlikler zaman içinde değişen çağa ve teknolojiye ayak uyduramamış ve çeşitli alanlarda baş gösteren bozulmalar içerisinde askeri alanda bu bozulmalardan nasibini almıştır. Yapılan düzenlemeler ve ıslahatların pek işe yaramadığı bu dönemde beklenen gelişmeyi Deliler birliği de sağlayamamıştır. 18. yüzyılda yaşanan bozulmalar neticesinde faydadan çok zarar verir hale gelmişlerdir. Bu tarihlerde belli bir otorite altında bulunmayan birlikler kafalarına göre davranmaya başlamış hatta eşkıyalık yapanlara dahi rastlanmıştır. Bu sebepten yenilikçi yönü ile tanıdığımız Osmanlı padişahı II. Mahmut tarafından askeri alanda yapılan düzenlemeler sonucu 1829 yılında resmen kaldırılarak bu askeri birliğin varlığına son verilmiştir. Böylece bir dönem Osmanlı ordusunda hizmet etmiş Deliler birliğinden artık geriye efsaneleri ve Osmanlı tokadı miras olarak kalmıştır. Vesselam.