Kurulmuş olan dünya düzeninde coğrafi olarak önemli bir konuma sahip olan Kıbrıs Adası birçok devletin ilgi odağı olmuştur. 9251 km2 yüzölçümü ile Akdeniz'in üçüncü büyük adası konumundadır. Doğu Akdeniz'de yer alan adanın kuzeyinde Türkiye'ye 65 km, doğusundaki Suriye 112 km, İsrail'e 267 km, Lübnan'a 162 km, güneyindeki Mısır'a 418 km ve kuzeybatısındaki Yunanistan'a 374 km uzaklıkta bulunmaktadır. Adanın komşuları arasında en fazla Türkiye'ye yakın olması adayı Türkiye için hem güvenlik hem ekonomik açıdan önemli hale getirmektedir.
Ada birçok devletin yönetiminde bulunmuş stratejik bir öneme sahiptir. İlk medeniyetlerin ortaya çıkışıyla denizci olan medeniyetler adada tahakküm kurmuşlardır. Ada coğrafi konumundan dolayı zaman içerisinde Roma gibi güçlü imparatorlukların egemenlik sahasına girmiştir. İslam tarihinde halife Hz. Osman adayı fethedilerek İslam toprağı yapılmıştır. İslam egemenliğinde uzun süre kalmayacak olan ada zayıflayan İslam devletlerinin egemenliğinin ardından Venedik yönetimine geçecektir. Venedikliler, Akdeniz ticaretini yönlendirmek için adayı kullanmışlardır. Bir müddet Venediklilerin elinde kalan ada daha sonra Mısır'da kurulmuş olan Memluklu Devleti’nin egemenliğine girecektir. Venedikliler vergi vererek adayı kullanma hakkını elinde tutmaya devam edeceklerdir. Osmanlı devleti zamanında Yavuz Sultan Selim'in Mısır’ı alarak Memluklar Devleti'nin ortadan kaldırılması ile ada için ödenen vergi artık Osmanlı'ya vereceklerdir. Venedik kontrolündeki adayı mesken tutan korsanlar hacca gidenleri taşıyan ve ticaret yapan gemilere yaptıkları saldırılar neticesinde bölgenin ekonomik çıkarlarını sekteye uğratmışlar ve bölgenin huzurunu da tehdit etmektedirler. Yaşanan bu gelişmeler adanın fethini zaruri kılmıştır. 1570 yılında Sultan II. Selim döneminde Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa'nın iradesiyle Lala Mustafa Paşa komutasındaki kara ordusu ve Piyale Paşa komutasındaki donanma birlikte hareket ederek adayı fethetmiştir. Osmanlının adayı fethetmesiyle Katolik Venediklilerin yaşam hakkı tanınmadığı Ortodoks Rum ahalisi büyük bir sevinç yaşamıştır. Ortodoks halk için bu fetih bir kurtuluş olarak görülmüştür. Çünkü Osmanlı Ortodoks halka ibadet yerlerini açma ve dinlerini özgürce yaşayabilme izini ve imkanı tanımıştır. Ada fethedildiğinde nüfusun çoğunluğunu Rumların oluşturduğu bir yapıdadır. Osmanlı fetih politikası olan fethedilen toprakların kalıcı kılınması adına Türkleştirilmesi adada da uygulanmıştır. Bu politika doğrultusunda Anadolu'da Karaman, Beyşehir, Ürgüp, Niğde, Aksaray ve muhtelif iç şehirlerden Kıbrıs'a Türkler göç ettirilmiştir. Böylelikle adada Türk nüfusu arttırarak fethin kalıcılığı sağlanmaya çalışılmıştır. Osmanlı tarihinde resmi ilk nüfus sayımı 1831 yılında yapıldığında (sadece erkekler sayılmıştır) adada 14 bin civarında Türk bulunurken, Hıristiyan ahalinin sayısı 29 bin civarındadır. Adanın fethine içerleyen Avrupalı devletler oluşturdukları Haçlı donanması ile 1571 yılında Osmanlı donanmasını İnebahtı'da yakarak zarara uğratmışlardır. Bu olay üzerine devre ismini veren Sokullu Mehmet Paşa "Siz donanmamızı yakarak ancak sakalımızı traş ettiniz. Kesilen sakal daha gür çıkar fakat biz Kıbrıs'ı alarak sizin kolunuzu kestik, kesilen kol yerine gelmez" diyerek Avrupa'ya gözdağında bulunmuştur. İki-üç yıl gibi kısa bir zamanda eskisinden daha ihtişamlı bir donanma oluşturulmuştur. Bu da bize Kıbrıs adasının ne kadar ehemmiyetli olduğunu göstermektedir. Adanın fethi ile Osmanlı fetih alameti olarak en büyük kilisesi olan Saint Sophia Katedrali’ni, Selimiye Cami’ne dönüştürerek adanın İslam beldesi olduğu tescillenmiştir.
Sanayi devrimi ile hız kazanan sömürgecilik güzergâhı üzerinde bulunan Kıbrıs, 1869 yılında Fransız şirketi tarafından Süveyş Kanalı’nın açılması ile Kızıldeniz'i Hint Okyanusu'na ve Akdeniz'e bağlaması adanın önemi daha da artacaktır. Özellikle Doğu Akdeniz'de ticareti kontrol etmek ve etrafındaki devletlere karşı üs konumunda olmasının yanında sömürge yolunun kontrolünü de eline alaçıktır. Dünya siyasetinde bulunan devletlerin gözünün olduğu ada 93 harbi diye tabir edilen 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sonrası Osmanlı'nın Ruslara karşı avantaj elde etmek ve İngiltere'nin desteğini almak istemesinden dolayı İngiltere'yle yapılan anlaşmayla 50 yıllığına İngilizlere üs olarak kiralanmıştır. İngiltere'nin adayı üs olarak kullanmasın en büyük nedeni uzaklardaki sömürgelerinin geçiş güzergahı olan Süveyş Kanalı'nı kontrol altında tutmak istemesidir. 1882'de Mısır'ı işgal edip Süveyş Kanalı'nın kontrolünü tamamen sağlayacağı girişinde Kıbrıs'ı üs olarak kullanacaktır. Osmanlı Devleti çıkan I. Dünya Savaşı'nda İngilizlerin karşısında bulunan Almanların yanında savaşa girmesi İngiltere tarafından adanın tamamen ilhak edilmesine sebep olmuştur. Osmanlı'nın I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmasıyla Kurtuluş mücadelesi içerisine giren ve yeni Türk devletinin kurulması aşamalarında ada ile ilgilenilememiştir. Bu süre zarfında yapılan 50 yıllık anlaşmanın dolmasına kısa bir süre kala İngilizlerin yaptığı girişimler ve siyaset konusunda imzalanan Lozan Barış antlaşması gereği adanın İngilizlere ait olduğu Türk yönetimi tarafından kabul edilmiştir. 1925 yılında ilk olarak Türk yönetimi adaya Türkiye Cumhuriyeti Konsolosluğu'nu atamıştır.
1950 yılına kadar süregelen bu durumda adada bulunan Rumlar, Doğu Ortodoks Kilisesi'nin Türk topluluğunu boykot eden referandum ile adanın Yunanistan'a bağlanmasını istemiştir. Yunanistan ile birleşmeyi hedefleyen ENOSİS'ciler ile Rumların kurduğu EOKA örgütü birleşerek İngiltere'yi adadan çıkartmak için çalışmalar başlatmıştır. Bu çalışma vakit geçmeden Türklerin adadaki varlığına son vermek ve adadan çıkarılmaları yönünde değişecektir. 1955'ten sonra Türkler ve Rumlar arasında çatışmalar şiddetlenerek artacaktır. Kıbrıs'ta yaşanan bu gelişmeler neticesinde 1959'da Zürih ve Londra’da bir araya gelen Türkiye, İngiltere ve Yunanistan Kıbrıs için aldıkları ortak kararla Zürih ve Londra antlaşmalarını imzalayarak Kıbrıs Cumhuriyeti'ni kurdular. Bu üç ülkede kurulan cumhuriyetin garantör devletleri oldular. Kurulan cumhuriyet yönetiminde Rum tarafını başpiskopos Makarios Cumhurbaşkanı, Türk tarafında Fazıl Küçük başbakan olarak temsil edecek denilmiştir.
Bir çözüm bulunduğu düşünülen sorun çok geçmeden daha da şiddetlenerek 1963 yılında patlak vermiştir. Anayasa üzerinde yapılmaya çalışılan değişiklikler sebebiyle şiddetli tartışmaların yaşanmasının ardından iki Türk vatandaşına yapılan silahlı saldırı neticesinde ölmeleri artık ada için geri dönülmez bir süreci başlatmıştır. Ki tarihe Kanlı Noel olarak geçen bu olay Türklerle Rumlar arasında halkların çatışmasına dönüşecektir. Yaşanan bu gelişmeler üzerine bölgeye Birleşmiş Milletler barış gücü gönderilerek konuşlandırılacaktır. Fakat başka yerlerde olduğu gibi Türkler ve Müslümanlar söz konusu olunca üzerine düşen sorumluluğu yapmaktan aciz kalacaklardır.
Yunanistan yönetimi Megalo İdea (Bizans'ı yeniden kurmak) düşüncesinden uzak olan yönetimin ENOSİS fikrinden de uzaklaşmasından rahatsızlık duymaktadır. Bu rahatsızlık 1974 yılında gelindiğinde gitgide tırmanan gerginliklerin neticesinde Yunanistan askeri darbeyle adanın kontrolü Yunan subaylarının bulunduğu birliğin almasını isteyecektir. Türkiye Cumhuriyeti gerçekleştirilen bu darbe neticesinde Zürih ve Londra Antlaşması'nın garantör devleti olarak adadaki Türklerin haklarını korumak adına olaya müdahale edecektir. Yaşanan yoğun diploması trafiğinde Başbakan Bülent Ecevit namı değer Kara Oğlan İngiltere'ye giderek soruna çözüm aramaya çalışacaktır. Olası ani bir durum karşısında Necmettin Erbakan genel kurmay ile yaptığı görüşmede hazırlıklara her türlü ihtimal dahilinde başlanmasını istemiştir. 19 Temmuz 1974 günü Türk askeri birlikleri Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Vekili Necmettin Erbakan başkanlığında toplanan bakanlar kurulunun oybirliği ile aldığı kararla adaya müdahale etmesi istenecektir. 20 Temmuz 1974’te resmen Türk ordusu adaya barış için müdahale edecektir. İki ayrı harekat olarak yapılan bu çıkarmada Türklerin karalılığını gören Yunanistan ve İngiltere geri adım atacaklardır. Türkiye'nin karalı duruşuyla Türk halkının varlığı ve Türkiye devletinin çıkarları korunmuş oldu. Bu harekât sonrası 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuştur. Tarihler 1983'ü gösterdiğinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yönetimi oluşturulmuştur. KKTC'de oluşturulduğunda ilk cumhurbaşkanı mücahit olarak ön saflarda mücadele eden ve Türk Mukavemet Teşkilatı kurucularından olan Rauf Denktaş seçilmiştir.
Bu gün dünya siyasetinin döndüğü Ortadoğu ve Akdeniz coğrafyası içerisinde önemli bir yere sahip olan Kıbrıs, hâkimiyet ideolojisinde tahakküm kurana siyasi, ekonomik ve askeri avantajlar sağlayacak yapıdadır. Ülkemiz bulunduğu konum itibari ile dünya siyasetine yön veren coğrafyada kilit konumundadır. Yer altı ve yer üstü zenginliklerinin ve ülke bütünlüğü ile beraber sınırlarımızın güvenliğinin sağlanması ayrıca kıta sahanlığı (sahilden denize açıldıkça derinliğin 200 metreyi bulduğu alan ) konusunda da Kıbrıs stratejik öneme sahip bir adadır. Hele ki Yunanistan'a karşı kaybedilen ege adalarındaki üstünlüğün doğu Akdeniz'de korunması adına ayrıca bölgede tehdit unsuru olarak barınan İsrail ve mevcut yapıda Avrupalı devletler ile iş tutan devletlere karşı bir üs vazifesi görmektedir. Kıbrıs Hz. Osman'dan beri İslam ile bir bağ kurulmuş, Osmanlı devleti sayesinde de Türk İmar ve iskân faaliyetleri ile Türk ve Müslümanların yaşam alanı olmuştur. Stratejik ve Jeopolitik konumunun yanı sıra Kıbrıs bir vatan toprağı olarak görülmekte ve manevi bağlarının yaşam devam ettikçe var olacağına şüphe bırakmaz inançla tüm milletimiz kanidir.