Efsanelerin ve mitolojik olayların fazla olduğu tarih öncesi ve yazının henüz gelişmediği ilk çağ dönemlerinden kalma destanlar halen daha devam etmektedir. Bu düşünce içerisinde Türk kültürünün destanlarında fazlaca yer edilen hayvanlar vardır. Özellikle bu hayvanların özelliklerine bakılarak Türklerin özellikleri hakkında çok fazla bilgi sahibi olabilmektedir. Destanlar yazılı olmayan bir dayanağı ve kaynağı bulunmayan sözlü türde bir edebi eser olsa da geçmişin izlerini ve geçtiği dönemin izlerini içerisinde barındıran büyük eserlerdir.
İnsanlar korktuğu ya da değer verip saygı duyduğu insanları tarihte destanlaştırırken bazı milletlerde yaşadığı coğrafya ile müsemma olan yaşamlarında önemli yeri bulunan hayvanları da destanlarında konu etmişlerdir. Destanların mitolojik olaylarla dolu olması daha da dikkat çekmek için kullanılan abartılı dilden kaynaklanmaktadır. Fakat atlanmaması gereken husus, burada var olan şeylerin abartılı bir şekilde anlatımıdır. Asırlarca var olan dünyamızda yaratılıştan itibaren insan olduğu varlığını sürdürmektedir. Zaman içerisinde çoğalıp çeşitli bölgelere dağılmış ve yeni yerlerde yaşam alanları oluşturulmuştur. Yapılan araştırmalar ve arkeolojik kazılar aslında dünyada tek olmadığımızı ve bizimle beraber bazı hayvan türlerinin de olduğunu ortaya koymaktadır. Şimdilerde her ne kadar bilim kurgu filmlerinde görsek de varlığı ispatlanmış olan bu hayvanlar zamanın geçiş sürecinde nesilden nesile ateş başında anlatılan hikayeleri daha da cazip hale getiren efsaneler ile abartılarak yapılması, destanları günümüzde var kılmıştır. İşte Türkler de yaşadığı coğrafya iklimin özellikleri, inançları ve mücadeleleri ile destanlaşan hayatlarında bazı hayvanlara özel ilgi beslemiş değerdir ve onlara ‘kutsal’ adını vermişlerdir. İslamiyet öncesi dönemde izleri, Türklerin İslamiyet’i olması ve İslam’ı kabulü ile devam etmiştir. Bu destanlara konu olan ve mitolojik olarak abartılı bir şekilde bahsedilen hayvanlar vardır. Bu hayvanların ortak özelliği olarak ortaya konulan düşüncede hür yaşayan ve esarete mahkum olmayan özellikleri bulunmaktadır. Bu düşünce içerisinde bizler görüyoruz ki, Türkler kendi kimliklerini yansıması olarak bu tür hayvanları seçerek destanlaşan yaşantılarında kendilerine Kut olarak seçmişlerdir. Kut dediğimiz kavram yönetim anlamında İslamiyet öncesi yönetme yetkisini Tanrı'dan hükümdara verilmesi ile tanrının yeryüzündeki temsilcisi, yani hükümdar olmaktadır. Yine kut dediğimiz kavram da aslında insanın gücünün yetmediği ve karşı koyamadığı bir güce boyun eğmesi şeklinde de nitelendirilir. Hem tanrıya hem de yeryüzünde bulunan çağın şartlarında kaynaklı bir çok şeye karşı gelememesi onları kutsallaştırmıştır. Yine Uygur Türklerinin Türeyiş Destanı'nda son kalan Uygur kanunun sülalesinden birini kut büyütmüş ve Uygurlar'ın varlığının devamını sağlamıştır. Bunun imkansızlığına nitelendiren ip yok artık dediğimiz sağımızdan asırlar önce bu düşünce ile halkın hükümdarına koşulsuz itaati sağlanmaktadır. Aynı düşüncede hükümdarın tanrının yeryüzündeki temsilcisi olması da hükümdarı halk nazarında itibarlı sözü dinlenen bir hale getirmiştir. Türklerin kutsal ulaştırdıkları ve destanlarında yer bulan hayvanlar arasında başta kurt olmak üzere dağ keçisi kartal tarz gibi hayvanlar gücün simgesi özgürlüğü temsilcisi olmaktadır. Ayrıca günlük yaşamımızda önemli bir yeri olan at koyun gibi hayvanların yanı sıra avladıkları hayvanları da destanlarında olduğu gibi sanat eserlerinde de motif olarak kullanmışlardır. Türklerin Orta Asya'da bu tür gelenekleri uygulamaları İslamiyet öncesi döneme denk gelse de günümüzde dahi bu motifleri ve buna ait olan atfedilen kutsal ayetlerin devam etmesi söz konusudur. Bu destanlar ve destanlarda kullanılan mitolojik olaylar her dönem farklı yeni sözel olduğu için bilgiler bünyesinde barındırmıştır ve birçok değişime uğrayarak günümüze kadar ulaşmıştır. Ve eminiz ki bundan sonraki süreç içerisinde de bu destanlara yaşam içerisindeki olaylardan eklentiler adfedilerek daha abartılı daha değişik bir şekilde gelecek nesillere aktarılacaktır. Dünya üzerinde var olan insanoğlu yaşadığı olayları abartılı bir şekilde anlatmayı seven bir varlıktır. Bu doğrultuda en ufak şeyi bile daha abartılı ve daha büyük bir şekilde anlattığımız da kaynaklı olarak insanların ilgisini çekmekte ve bu bilgiler dilden dile nesilden nesile aktarılarak varlığını korumaktadır. Burada unutulmaması gereken en önemli hususlardan bir tanesi de sıradan olaylar çabuk unutulur. Unutmamalıyız ki destanlar her ne kadar abartılı bir şekilde anlatılmış olsa da geçmişimiz hakkında bizlere bilgi vermektedir. İyi bir şekilde ayırt edildiği zaman geçmişimizin izlerini destanlarda bulmamız mümkün olur.