Körden değil nankörden, yüzsüzden değil iki yüzlüden, tipi bozuktan değil, sütü bozuktan korkmalı insan…
Yaşam zemini öyle kayganlaştı ki ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı şaşırmış durumdayız.
Kime güveneceğiz, kime güvenmeyeceğiz belli değil…
Kim doğru söylüyor, kim samimi söylediklerinde, kim değil, ayırt etmek zor…
Kim olduğu yere hak ederek geldi, kim kendini iyi pazarladı, kim kimin sırtına bastı anlaşılır gibi değil.
İlişkiler vıcık vıcık…
İnsani değerler yok olmuş.
Siyaseten yapılan işler, verilen liyakatler, erdemlerin önüne geçmiş.
Genel bir “Benden sonrası Tufan…” mantığı hakim…
Ben tüm bunları düşünürken gördüm ki ünlü şair Mehmet Akif yıllar önce şöyle özetlemiş durumu;
Aldanma insanların (!) samimiyetine,
Menfaatleri uğruna gelirler vecde,
Cenneti vaat etmeseydi eğer,
Allah'a bile etmezlerdi secde!
Böylesine bir yaşamın içerisinde biz bireyler varlığımızı devam ettirmeye çalışırken temel hedef olarak kendimize “mutlu” olmayı seçeriz.
Oysa her insan mutlu olamaz.
Çünkü gereğinden fazla özler dünü, hak ettiğinden fazla düşünür yarını. Ve hiç hak etmediği kadar bilinçsizce yaşar bugünü.
Her insan mutlu olamaz.
Çünkü gereğinden fazla özler hayatından çıkanları, hak ettiğinden daha büyük umutlarla bekler hayatına girenleri. Ve asla göremez yanı başındakileri…
Peki kaç hayat yaşayınca yorulur insan?
Kaç seneden sonra yaşlı,
Kaç hezimetten sonra bezgin,
Kaç sevdadan sonra kalpsiz,
Kaç kelimeden sonra lal olur kişi?
Kaç sorudan sonra kulağına bir ses fısıldar?
KAÇ, KAÇ, KAÇ!
Uzun sözün kısası;
Son düğmesi de koptu insanlığın...
Vefa can çekişiyor, arka sokaklarda...
Umut, mendil sallıyor giden trenlerin ardından...
Birisi, adres arıyor mezarlıklarda...
Dostluklar, çöp tenekelerinde sahipsiz.