Hayat adına aradığımızı bulamamak çoğumuzun ortak şikayetidir.
İnsanoğlu özünde doyumsuzdur.
Elindeki ile iktifa etmez.
Sahip olduklarınızdan fazlasını kendinize hak görür.
Gözün gördüğüne talepkardır.
Gönlünün çektiğine de…
Yaradılışı icabı diyebilirsiniz.
Bu hepimiz için böyle.
Yanlış olduğunu söylemiyorum.
Herkes her şeye sahip olmak ister.
Nefistir nihayetinde teslim olunan…
Doğuştan ölüme olmayana açlık süreci işte…
Hak ettiklerimizde oluyor.
Hak etmeden insan olmanın getirdiği zafiyetle bir başkasının sahip olduğuna kavuşma isteği de…
Olayı sadece maddi boyutuyla görmemek lazım.
Zira hayat dediğimiz, yaşadığımız uzun bir süreç.
Yeteneklerimiz, yaptıklarımız ve yapamadıklarımızla bize o süreç içindeki yerimizi belirlememizi sağlıyor.
Başarısızlık kimsenin hedeflediği bir şey değil.
Başarıyı istemeyen de hak etmeyen de yok kendince.
Günlük yaşantımızda, işimizde ve sosyal ilişkilerimizde hep önde, aranan ve başarı ile taltif edilen grupta olmayı kendimize hak görüyoruz.
Bütün çalışmalarımız bu yönde.
En azından bir bölümümüz için.
Yanılgılarımız yok mu?
Elbette var.
Anlaşılamadığımızı düşünmüyor muyuz, genellikle?
Alkışı hak etmediğimizi…
Bilgisiyle, görgüsüyle, çalışma ve enerjisiyle buluştuğunu düşünen kim, bu hakkı görmüyor kendisinde?
Oysa bizim değerlendirmelerimizle, toplum algısının örtüşmediğini atlayabiliyoruz zaman içinde.
Zira biz yaşarken…
Yaptıklarımızla ortadayken…
Kent için, toplum için, hayat için düşünce ve eylemlerimiz çoğu zaman takipte.
Toplum takip ediyor bizi.
Bilgili, görgülü insanlar.
İhtisas sahipleri…
Siz yılları tüketip, anlaşılmadığınızı, hak ettiğiniz takdiri bulamadığınızı düşünürken, hiç beklemediğiniz bir anda biri çıkıveriyor karşınıza…
O an, anlıyorsunuz boşa dirsek çürütmediğinizi…
Çabalarınızın bir anlam kazanarak beğenilere dönüştüğünü…
O nedenle hayata hiçbir karesinde küsmeyin, geri çekilmeyin derim.
Zira an geliyor hayat size her şeyin karşılığını veriyor.