Ülke genelinde pek çok kent biyokütle enerji santrallerinin tehlikesiyle karşı karşıyayken, Türkiye’nin en verimli tarım arazilerine sahip durumdaki ‘Büyük Ova’ kanunuyla koruma altına bulunan Çarşamba Ovası’nda hakkında açılan ve halen devam eden davalara rağmen kurulan Oltan ve Köleoğlu adlı enerji şirketinin yatırımcılığında kurulan biyokütle enerji santraline çalışmalar sürüyor. TMMOB Kimya Mühendisleri Odası (KMO) yaptığı açıklama ile ülke genelinde diğer santrallere olduğu gibi Çarşamba Ovası’nda kurulan bu santrale de fayda sağlayacak olan TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen ‘Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni topa tuttu.
‘BİRÇOK SAKINCAYA YOL AÇACAKTIR’
Enerji alanında düzenlemeler içeren Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Teklifte yer alan, ‘Ruhsat sahası dışında geçici tesis kurulması' ibaresinin yer aldığı 6’ncı madde çıkarıldı. 2016 yılında biyokütle tanımına giren lastikten elektrik üretiminin yanına çöpten elektrik üretimi de eklenerek lastikten ve çöpten elektrik üretiminin önünü açan 13’üncü maddeye ilişkin ise 4 ayrı önerge verildi. TMMOB Kimya Mühendisleri Odası’ndan (KMO) yapılan açıklamada, “Sermayenin talepleri doğrultusunda hazırlanan ve kamu yararına aykırı düzenlemeler içeren kanun teklifinin Meclise sunulduğu şekilde kabul edilmesi, ülkemiz ve geleceğimiz açısından birçok sakıncaya yol açabilecektir” denildi. ‘RANT KUŞKUSU AKILLARA GELMEKTEDİR’
KMO’nun açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “Ülkemizin ömrünü tamamlamış lastikler ve şehir çöplerinin yakılmasıyla üretilecek enerjiye değil; ucuz, sağlıklı ve çevre dostu yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlendirilmesine gereksinimi vardır. Kaynak türü ve teknolojisi ne olursa olsun doğaya ve insan sağlığına zarar veren, toplumsal yaşamı olumsuz etkileyen tesisler YEKDEM kapsamından çıkartılmalıdır. Bu yöntemin ‘yenilenebilir enerji’ olarak kabul edilmesi, YEKDEM üzerinden kimi çevrelere rant sağlanmak istendiği kuşkusunu akıllara getirmektedir. Yenilenebilir enerji konusunda yapılan düzenlemeler, insan sağlığı ve çevre dostu temiz enerji üretimi mantığından koparılarak, şirketlere yüksek elektrik satış fiyatlarıyla rant sağlayan bir mekanizmaya dönüşmüştür. Yasada yapılan değişiklik de bunun bir göstergesi olarak ele alınmalıdır.” ‘ÇEVRE FELAKETİ ÇIKARMASI KAÇINILMAZDIR’ “Atık lastiklerin; geri kazanım ve bertaraf işlemlerinin hava, su, toprak, bitki ve hayvanlar üzerinde tehlike yaratmadan ses ve koku yoluyla çevreye herhangi bir olumsuz etkide bulunmadan ve doğal çevre ile koruma alanlarına zarar vermeden yapılmasının zorunlu olduğu belirtilir” denilen açıklama şöyle devam etti: “Atık Lastiklerin elektrik üreten santrallarda yakılması durumunda ortaya bir çevre felaketi çıkması kaçınılmazdır. Atık lastikler ucuz olmasının yanında ısıl değerinin yüksekliği ile de bilinir. Ancak açığa çıkardığı Karbon emisyon oranının da çok yüksek olduğu bilinmektedir. Bilindiği gibi karbon kökenli gazlar aynı zamanda sera etkisi de yaratmakta ve iklim değişikliklerine de neden olmaktadır. Atık lastik ve çöplerin yakılması durumununda yenilenebilir enerji kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.” ‘SERA GAZI OLUŞUMU DA ARTACAKTIR’
Açıklamada ayrıca, “Atık lastiklerin yanmasıyla hem havanın, hem toprağın hem de suyun kirlenmesi kaçınılmaz olacağı gibi havadaki Sera Gazı oluşumu da artacaktır. Lastiklerin ve çöplerin kontrolsüz yakılması halinde uçucu organik kimyasallar (VOC), çinko, kurşun, krom gibi metaller, çok halkalı aromatik hidrokarbonlar (PAH) ve özellikle furan ve dioksin gibi toksik kimyasallar açığa çıkmaktadır. Bunlar sadece gaz halinde atılmamakta, bir kısmı da kül gibi katı ve sıvı atıkların içeriğinde bulunmaktadır” ifadeleri kullanıldı. 'BU GAZLARI TUTACAK TEKNOLOJİ YOK' KMO’nun açıklamasında son olarak ise “Yukarıda belirtildiği gibi, dünyada giderek kullanımın azaltılması, yeniden kullanım ve geri dönüşüm yollarına gidilirken, yakma türü yöntemlerin de çevresel zararlarının en aza indirilmesinin ancak amaca uygun tasarlanmış, iyi işletilen-bakımı yapılan ve iyi kontrol edilen tesislerde olabileceği kabul edilmektedir. Tasarım, işletme koşulları gibi önemli hususların yanı sıra, ülkemizde konvansiyonel santralların atıklarının ve çevresel etkilerinin bile kamusal denetiminde eksiklik ve yetersizlik olduğu, özellikle santralların etki alanı içerisindeki halkın hava, su, toprak kirliliğine maruz kaldığı yaşanan örneklerle de çok iyi bilinen bir gerçeklik olduğundan bu tür tesislerde de etkin bir denetim yapılmasını beklemek mümkün değildir. Biyokütle santral teknolojisinde bu gazları tutacak bir teknoloji mevcut değildir. Biyokütle santrallerinde inşa edilen elektrostatik filtreler bu gazların emisyonunu katiyetten önlemez. Bu filtreler yanma sonucu ortaya çıkan partikülleri tutmak için projelendirilmiştir ve başka bir işleve sahip değildir. Bu filtrelerin söz konusu gazları arıtacağı iddiası hiçbir bilimsel gerçeklikle uyuşmamaktadır. İnsan yaşam ve sağlığının, hava ve çevre kirliliğinin belirleyici olmaktan iyiden iyiye çıkartıldığı böylesi bir yaklaşım asla kabul edilemez. Açık havada sigara içmenin yasaklandığı ülkemizde lastik yakarak enerji elde etme iradesini halkımızın takdirlerine arz ediyoruz” ifadeleri kullanıldı. Tolga BİRGÜCÜ
‘BİRÇOK SAKINCAYA YOL AÇACAKTIR’
Enerji alanında düzenlemeler içeren Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Teklifte yer alan, ‘Ruhsat sahası dışında geçici tesis kurulması' ibaresinin yer aldığı 6’ncı madde çıkarıldı. 2016 yılında biyokütle tanımına giren lastikten elektrik üretiminin yanına çöpten elektrik üretimi de eklenerek lastikten ve çöpten elektrik üretiminin önünü açan 13’üncü maddeye ilişkin ise 4 ayrı önerge verildi. TMMOB Kimya Mühendisleri Odası’ndan (KMO) yapılan açıklamada, “Sermayenin talepleri doğrultusunda hazırlanan ve kamu yararına aykırı düzenlemeler içeren kanun teklifinin Meclise sunulduğu şekilde kabul edilmesi, ülkemiz ve geleceğimiz açısından birçok sakıncaya yol açabilecektir” denildi. ‘RANT KUŞKUSU AKILLARA GELMEKTEDİR’
KMO’nun açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “Ülkemizin ömrünü tamamlamış lastikler ve şehir çöplerinin yakılmasıyla üretilecek enerjiye değil; ucuz, sağlıklı ve çevre dostu yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlendirilmesine gereksinimi vardır. Kaynak türü ve teknolojisi ne olursa olsun doğaya ve insan sağlığına zarar veren, toplumsal yaşamı olumsuz etkileyen tesisler YEKDEM kapsamından çıkartılmalıdır. Bu yöntemin ‘yenilenebilir enerji’ olarak kabul edilmesi, YEKDEM üzerinden kimi çevrelere rant sağlanmak istendiği kuşkusunu akıllara getirmektedir. Yenilenebilir enerji konusunda yapılan düzenlemeler, insan sağlığı ve çevre dostu temiz enerji üretimi mantığından koparılarak, şirketlere yüksek elektrik satış fiyatlarıyla rant sağlayan bir mekanizmaya dönüşmüştür. Yasada yapılan değişiklik de bunun bir göstergesi olarak ele alınmalıdır.” ‘ÇEVRE FELAKETİ ÇIKARMASI KAÇINILMAZDIR’ “Atık lastiklerin; geri kazanım ve bertaraf işlemlerinin hava, su, toprak, bitki ve hayvanlar üzerinde tehlike yaratmadan ses ve koku yoluyla çevreye herhangi bir olumsuz etkide bulunmadan ve doğal çevre ile koruma alanlarına zarar vermeden yapılmasının zorunlu olduğu belirtilir” denilen açıklama şöyle devam etti: “Atık Lastiklerin elektrik üreten santrallarda yakılması durumunda ortaya bir çevre felaketi çıkması kaçınılmazdır. Atık lastikler ucuz olmasının yanında ısıl değerinin yüksekliği ile de bilinir. Ancak açığa çıkardığı Karbon emisyon oranının da çok yüksek olduğu bilinmektedir. Bilindiği gibi karbon kökenli gazlar aynı zamanda sera etkisi de yaratmakta ve iklim değişikliklerine de neden olmaktadır. Atık lastik ve çöplerin yakılması durumununda yenilenebilir enerji kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.” ‘SERA GAZI OLUŞUMU DA ARTACAKTIR’
Açıklamada ayrıca, “Atık lastiklerin yanmasıyla hem havanın, hem toprağın hem de suyun kirlenmesi kaçınılmaz olacağı gibi havadaki Sera Gazı oluşumu da artacaktır. Lastiklerin ve çöplerin kontrolsüz yakılması halinde uçucu organik kimyasallar (VOC), çinko, kurşun, krom gibi metaller, çok halkalı aromatik hidrokarbonlar (PAH) ve özellikle furan ve dioksin gibi toksik kimyasallar açığa çıkmaktadır. Bunlar sadece gaz halinde atılmamakta, bir kısmı da kül gibi katı ve sıvı atıkların içeriğinde bulunmaktadır” ifadeleri kullanıldı. 'BU GAZLARI TUTACAK TEKNOLOJİ YOK' KMO’nun açıklamasında son olarak ise “Yukarıda belirtildiği gibi, dünyada giderek kullanımın azaltılması, yeniden kullanım ve geri dönüşüm yollarına gidilirken, yakma türü yöntemlerin de çevresel zararlarının en aza indirilmesinin ancak amaca uygun tasarlanmış, iyi işletilen-bakımı yapılan ve iyi kontrol edilen tesislerde olabileceği kabul edilmektedir. Tasarım, işletme koşulları gibi önemli hususların yanı sıra, ülkemizde konvansiyonel santralların atıklarının ve çevresel etkilerinin bile kamusal denetiminde eksiklik ve yetersizlik olduğu, özellikle santralların etki alanı içerisindeki halkın hava, su, toprak kirliliğine maruz kaldığı yaşanan örneklerle de çok iyi bilinen bir gerçeklik olduğundan bu tür tesislerde de etkin bir denetim yapılmasını beklemek mümkün değildir. Biyokütle santral teknolojisinde bu gazları tutacak bir teknoloji mevcut değildir. Biyokütle santrallerinde inşa edilen elektrostatik filtreler bu gazların emisyonunu katiyetten önlemez. Bu filtreler yanma sonucu ortaya çıkan partikülleri tutmak için projelendirilmiştir ve başka bir işleve sahip değildir. Bu filtrelerin söz konusu gazları arıtacağı iddiası hiçbir bilimsel gerçeklikle uyuşmamaktadır. İnsan yaşam ve sağlığının, hava ve çevre kirliliğinin belirleyici olmaktan iyiden iyiye çıkartıldığı böylesi bir yaklaşım asla kabul edilemez. Açık havada sigara içmenin yasaklandığı ülkemizde lastik yakarak enerji elde etme iradesini halkımızın takdirlerine arz ediyoruz” ifadeleri kullanıldı. Tolga BİRGÜCÜ